Materyalizm, diğer deyişle materyalist felsefe, olgulara ve olgulardan yola çıkan düşünce ve davranışlara dayanmaktadır. İdealizm de olduğu gibi materyalizm içinde de onu farklı yöntem ve düşüncelerle açıklayan sistemler vardır. Pozitivizm bunlardan biridir. Pozitivist felsefe, düşüncesini nesnel (objektif) olgular üzerine kuran, bilimlerle sıkı ilişkiler içinde olan felsefedir. Pozitivizm’e göre her bilim teolojik ve metafizik süreçlerden geçerek pozitivist evreye varır.
Buradan pozitivizmin olgular arasındaki ilişkilere mekanik, öznelliği kabul etmeyen ve nesnel olarak baktığını ve düşüncenin, maddenin yahut olgunun ana kaynağı veya esinlediği kaynak olarak gördüğü sonuçlarını çıkartabiliriz. Dolayısıyla pozitivizmin mekanik yahut Politzer’in deyişiyle felsefi materyalizmin önemli parçalarından birisi olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre olgular, domino taşlarının birbirini yıkmaları gibi, birbirlerini sürekli iterler ve böylece başka olgulara, onlar da başka olgulara yol açar. Bu yol açma sırasında olguların öznel bir etkisi yoktur, her şey nesnel olarak gerçekleşir. Pozitivizmin eksikliği, daha doğrusu temelinin bozukluğu burada başlıyor. Bu anlayışın olgular üzerindeki gerçekliğinin oluşması için “ceteris paribus” gereklidir. Yani olguların ve olayların sürekli aynı veya benzer durumda gerçekleşmesi gerekir ki, bu nesnel olması gereğindendir. Öznellik katıldığında, ki pozitivizmin önceden belirttiğimiz gibi nesnel olgulara dayanır, pozitivist temel çöker.
Peki öznellik var mıdır? Bunu söyleyebilmek için kanımca önce öznelliği tanımlamalıyız. Öznellik; bireyin, olguların veya maddelerin dış etkenlerden edindiğini, kendi içinde birikimini sağlayarak bir sistem haline getirip davranışa ve duyuma dönüştürmesidir. Bunda yola çıkarak, doğa olayları, olgularda ve maddelerde pozitivizmin dediğinin aksine sadece nesnelliğin değil, onunla birlikte öznelliğin de olduğunu belirtiyorum. Örneğin; bir durum ve olay her bir olgu ve kişide farklı bir etkiye yol açar. Bunun nedeni de öznel bakış veya öznel davranıştır. Nitekim “ceteris paribus” teriminin çıkması da buna işaret eder. Eğer nesnellik ve mekanik bir şekilde olaylar oluşsaydı, “ceteris paribus”u kullanma gereğimiz olmazdı. Keza pozitivizme göre insan tarihi gelişmenin ürünüdür, birey tarihi yapmaz. Yani tarihin nesnel olgular ve gerekliliği öznelliği dışarıda bırakarak, hatta onu biçimlendirip neredeyse yok ederek ilerler. Fakat tarih ve günümüzdeki olaylar göstermiştir ki tarihin oluşmasında bireylerin öznel davranışları da katkıda bulunmaktadır. Althusser’in “İdeoloji bireylere hep özne olarak seslenir.” Sözünde olduğu gibi olgular ve düşünceler özneye ve öznelliğe dikkat ederler.
Sonuç olarak olaylar, olgular, davranışlar, düşünceler öznel ve nesnel öğelerden oluşurlar. Nesnel öğeleri biz belirleyemesek de öznel öğeleri belirleme ve yönetme şansına sahibiz. Tek şartla: Öğemizin farkında olmak ve kendi bilincimizle şekillendirmek.
Faydalandığım Kaynaklar:
Macit Gökberk, Felsefe Ansiklopedisi, Remzi Kitapevi
Georges Politzer, Felsefenin Temel İlkeleri, Sol Yayınları
Louis Althusser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, İthaki Yayınları