2 Nisan 2012 Pazartesi

Çin’de Karar Zamanı

(Toplumsal Özgürlük, Nisan 2012 sayısı)

2012 yılı birçok ülke gibi Çin için de önemli bir dönüm noktası olacak. 1949 yılında Mao Zedung’un önderliğindeki Çin Komünist Partisi’nin merkezi iktidarı ele geçirmesiyle birlikte Çin, sosyalizmi kurmaya girişti ve kendine özgü bir sosyalizmi hayata geçirdi. 

Ancak Çin, 1976’da Mao’nun ölümü ve 1978 yılında Deng Şiaoping’in başa geçmesiyle, reformlar yoluyla yönünü kapitalizme çevirdi. O zamandan bu yana yüksek büyüme rakamlarıyla dikkat çeken ve dünyanın en büyük ekonomisi olmaya doğru hızla ilerleyen Çin için bu yıl tekrar yön belirlemesi açısından önem arz ediyor. 

Sosyalizmin Tasfiyesi, Kapitalizmin Gelişmesi 

Son üç yılda ortalama yüzde 9,6 büyüyen Çin, 2011 yılı başında ABD’yi geçerek dünyanın en büyük imalatçısı oldu. Daha önce de Japonya’yı geçerek dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin, aynı zamanda dünyanın en fazla ihracat yapan birinci, en fazla ithalat yapan ikinci ülkesi. Ve önümüzdeki on yıl içerisinde ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olması bekleniyor. 

Çin’in bu ekonomik başarılarının altında yatan temel etken emek-gücü üzerinde sağlanan tahakküm. Sosyalizmin kazanımlarının tasfiye edilmesi sonucunda kölelik şartlarında çalıştırılan işçilerin emeğinden elde edilen yüksek artı-değer hem devlet işletmelerinin hem de yabancı sermayenin yüksek düzeyde sermaye birikimi yapmasını sağlıyor. 

Bu birikime dayanarak Çin, giderek daha fazla dışarı açıldı. Üç trilyon dolardan fazla döviz rezervine sahip bulunan Çin, başta Afrika ve Latin Amerika ülkeleri olmak üzere gelişmekte olan birçok ülkeye kredi veriyor, yatırımlar yapıyor. 

2009-2010 yılları arasında Çin’in gelişmiş ülkelere verdiği kredi miktarı, Dünya Bankası ve IMF’nin verdiği kredileri geçiyor. 

Tek Kutuplu Dünyanın Sonu ve ABD-Çin Çekişmesi 

Bu ekonomik gelişmelerin sonucunda Çin’in, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra “İmparatorluk” rüyasına kapılan ABD ile karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdı. Çin’in 1,2 trilyon dolarının ABD hazine bonolarına yatırılmış bulunması, tersinden Çin’in ihracatının büyük bölümünü ABD pazarının oluşturmasının getirdiği karşılıklı bağımlılık, iki ülke arasındaki rekabetin örtülü ve dolaylı şekilde gerçek- leşmesini sağlamakta. 

Dolaylı karşı karşıya gelişin en belirgin örneğini İran ve Suriye meselesinde görüyoruz. Daha önceleri Afganistan, Irak ve Libya meselelerinde açıktan tavır almayan Çin, BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’ye müdahale oylamasında ret oyu kullanarak müdahaleye karşı olduğunu açıkladı. Ayrıca ABD’nin İran üzerinde yaratmaya çalıştığı ambargoya katılmayarak İran konusundaki tavrını ortaya koydu. 

Bu dolaylı karşı karşıya gelişin temel ama görünmeyen kısmı Afrika’da gerçekleşmekte. Çin her yıl Afrika’ya ortalama 55 milyar dolarlık yatırım yaparak kıtayla ekonomik ilişkilerini geliştirmeye çalışırken, ABD askeri ve politik gücünü kullanarak kıta üzerinde egemen olmaya, Çin’in bu kıtadaki etkisini kırmaya çalışmakta. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Çin’i yeni tip sömürgecilikle suçlayarak Çin’in hamlelerinden duydukları rahatsızlığı dile getirdi. 

Bunların dışında ABD, son açıklanan Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin de gösterdiği üzere savunma önceliğini Asya-Pasifik’e kaydırarak, Çin’e yönelik hamlelerini sıklaştırmakta. Diğer taraftan Çin ise Rusya, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika ile birlikte kurduğu BRICS birliği ile ABD’ye karşı bir cephe oluşturmaya çalışmakta. 

Cephenin dışında kalan ülkeleri yanına çekmek için Çin ekonomik olanak- larının sağladığı yumuşak gücünü kullanırken, ABD ise bu etkiyi önlemek ve sınırlamak için -ekonomik ve politik gücünün yanı sıra- muazzam askeri olanaklarının sağladığı sert gücü kullanıyor. 

Çin’in Kızıllığı Sönüyor 

2012’nin Çin için önemli bir yıl olmasının başlıca nedeni, içte yaşanan gelişmeler. Bu yıl Kongresini yapacak olan Çin Komünist Partisi, yönetimini değiştirmeye hazırlanıyor. Bu değişimin temelinde ise ekonomide varılan gelişme düzeyi bulunmakta. 

Sermaye birikiminin ulaştığı boyut, Çin ekonomisini ülke içinde altyapı, sosyal vb. yatırımları yapmaya zorlamakta (tıpkı İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında ABD’nin yaptığı gibi). Bu da doğal olarak sosyal politikaları öne çıka- ran politikacıların bir adım ileride olmasını sağlıyor. Bunda ayrıca Çin’deki işçi sınıfının ve köylülüğün içinde bulunduğu kölelik koşullarının etkisi de bulunmakta. 

Nitekim Mao’nun Küçük Kırmızı Kitabı’ndan sözleri cep telefonlarına mesaj olarak gönderen, Kültür Devrimi’ni tekrardan canlandırmaya çalışan Chongquing kentinin Parti Şefi olan Bo Xilai de sosyal, halkçı politikaları öne çıkaran, yıldızı yükselen politikacıların başında geliyordu. Fakat bir skandal sonucunda görevinden alınarak yükselişi kesildi ve Çin’den “Kızıl” haber bekleyenlere şu mesaj verildi: “Fare yakalayabilen iyi bir kedi bulduk ama bu kedi kızıl değil!” 

Mao’nun ölümüyle birlikte kapitalizmle hızla bütünleşmeye başlayan, bu uğurda işçilerin ve köylülerin vahşice sömürülmesine göz yuman hatta teşvik eden, diğer taraftan iktidarı kimselere bırakmayan Komünist Partisi’yle Çin, 2009 ekonomik krizinin etkisiyle dünya liderliğine doğru ilerlemekte. 

Bu ilerleme sırasında gideceği yön hak- kında son sözü ülkeye egemen olan nomenklaturanın mı, yoksa sık sık çıkardıkları isyanlarla devrimi unutmadıklarını gösteren Çinli emekçilerin mi söyleyeceğini göreceğiz. 

Guglielmo Carchedi’nin “Başka Bir Avrupa İçin” adlı eseri üzerine

5 Eylül 1938 tarihinde doğan Guglielmo Carchedi, Amsterdam Üniversitesi İktisat ve Ekonometri Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmış Marksist bir...