1 Eylül 2015 Salı

ABD’nin Yeni Askeri Stratejisi Ne Anlatıyor?

(Toplumsal Özgürlük, Eylül 2015 sayısı)

ABD, geçtiğimiz Temmuz ayında “2015 Ulusal Askeri Stratejisi” belgesini yayınladı. ABD’nin, önümüzdeki dönem izleyeceği askeri yönelimler açısından önemli bir belge olma özelliğine sahip. ABD, özellikle Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, imparatorluğunu “zor” yani şiddet kullanarak amacını güderek Afganistan ve Irak başta olmak üzere işgal etme stratejisini izlemişti. Fakat yerel dinamiklerin direnişi sonucunda bu stratejisi çökmüştü. Bunun üzerine ABD stratejisini, “düşman” ülkelere, kendine yakın ve uygun vekaletler aracılığıyla müdahale etmek üzere değiştirmişti. Yayınlanan belgeyle ABD’nin yönünü tekrardan aktif müdahaleye çevirdiğini görmekteyiz. Belgede dünyadaki düzenin kaosa doğru gittiği vurgulanmakta. Bu kaosa neden olan güçler ise üçe ayrılmış durumda: Birincisi Çin ve Rusya gibi büyük güçler. İkinci olarak bölgesel güçler olarak İran ve Kuzey Kore. Üçüncü olarak da IŞİD, Hizbullah gibi devlet olmayan güçlü örgütler. Belge, kaosa neden olabilecek ülkelere “revizyonist” derken, örgütleri ise “terörist” olarak değerlendiriyor. 

Rusya ve Çin başlıca tehditler 

“Revizyonist” ülkeler arasında da Rusya, Çin ve İran’ın adı belgede çokça geçiyor. ABD’nin stratejisi ise esas olarak Rusya ve Çin’e odaklanmış durumda. Özellikle Rusya’nın artan Suriye ve Ukrayna’ya olan askeri yardımlarına ve desteklerine dikkat çekilmiş durumda ve bu çatışma riskini arttırıyor. Ayrıca belgede de hiçbir büyük gücün henüz ABD ile çatışmaya giremeyeceğini, ama çatışma riskinin de artmakta olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla ABD’nin Rusya’nın kendisine gelmesindense kendisinin gitmesini önceleyeceği görülüyor. Nitekim belgede de savunma amaçlı özel operasyonların yapılması gerekliliği ve müttefiklere daha aktif destek verilmesi gerektiği belirtiliyor. 

Çin sivriliyor 

Diğer yandan da Çin giderek ABD hegemonyasıyla başa baş duruma gelmekle kalmıyor, hegemonya savaşına başlamış bulunuyor. Özellikle Güney Çin Denizi›nde Çin›in, Japonya ve Güney Kore gibi ABD müttefikleri arasında yaşanan gerginliklere ABD de müdahale olmuştu. ABD, hegemonyasına karşı en büyük tehdit olan Çin›e karşı askeri yığınaklarını, operasyonlarını ve stratejisini Pasifik›e doğru yöneltmiş durumda. ABD’nin Çin’e karşı hamlesi sadece Çin’in askeri tehdidine değil, aynı zamanda ekonomik durumuna da yönelik. Temmuz’da da Çin borsalarında meydana gelen düşüş, Çin’den çok dünya piyasalarını sarsmıştı Bunun yanı sıra Ağustos’ta Çin’in ulusal para birimi Renminbi’yi devalüe etmesi de (yani değerini düşürmesi), dünya piyasalarını sarsan bir etki yarattı. Dolayısıyla Çin sadece dünyanın en büyük iki ekonomisinden biri olmakla kalmadı, artık piyasaları yönlendiren ve etkileyen bir güç oldu. 

Bu durum ABD’nin Çin’i “revizyonist” yani kendi düzenini kendine göre düzenleyen bir tehdit olarak görmesini sağlıyor. 

ABD diplomatik yönelimi 

ABD, askeri hamlelerin yanı sıra diplomatik hamlelere de başvuruyor. Askeri gücünün istediği her şeyi yapmasını sağlayamayacağını anlayan ABD, bir yandan diplomatik hamlelerle elini güçlendirip diğer yandan bu hamleler sayesinden boşalan askeri gücünü Rusya ve Çin’e doğru yöneltiyor. Bu diplomatik hamlelerinin en önemlilerini Küba ve İran’a karşı görmekteyiz. 

Küba’da elçilik 

ABD 54 yıl sonra Küba’da elçilik açarak Küba’ya yönelik hamlelerine devam ediyor. ABD, ambargo ve askeri güçlerle yenemediği Küba halkını, kapitalist piyasayla “içten” fethetmeye yönelmiş durumda. Böylece ABD askeri güçle değil sermayeyle Küba düşürmeyi düşünüyor, Küba’nın 56 yıllık direnişini göz ardı ediyorlar. 

İran’a çifte kıskaç 

ABD, Küba’ya yönelik benzer bir politikayı İran’a karşı da izliyor. Onlarca sabotaj, ambargo ve yaptırımlarla düşürülemeyen İran sermayeyle düşürülmeye çalışılıyor. İmzalanan nükleer anlaşmadan sonra İran, uluslararası finans kapitalin hücumuna uğradı. ABD, İran’a bir yandan sermayenin gücüyle diğer yandan askeri operasyonlar ile hamlelerini sürdürüyor. İran’ın büyük destek sunduğu Suriye ve Irak’taki savaşın, kimsenin yenemediği ve çatışmaların kısır döngü durumunu ABD korunmaya çalışıyor. Suriye’de koalisyon kurmasına rağmen IŞİD’e yönelik sınırlı operasyon yapan ABD, ılımlı görünümlü şeriatçı çeteleri eğitip donatmaya devam ediyor. 

ABD, Suriye’de “operasyon” yaptığı IŞİD’e Irak’ta operasyon yapmayarak, Sünni aşiretlerden ordular oluşturmaya çalışıyor. İran’a askeri müdahale yapmadan İran’ı bölgede yıpratarak güçten düşürmeye çalışıyor. İran’ın güç kazandığı noktalarda çetelere destek vererek, çetelerin güç kazandığı durumda da çeteleri kısmen vurarak savaş halinin devamını arzuluyor. İran’ın ekonomik olarak tükenerek kendisine yaklaşacağını planlıyor. Bunun için de İran’ı destekleyen Rusya ve Çin’in de güçten düşürülmesi gerekiyor. ABD’nin Rusya ve Çin’e yönelmesinin nedenlerinden biri

de bu. ABD’nin “yeni” Ulusal Askeri Strateji belgesi dünya halkları ve emekçileri açısından yeni değil. Belgenin kaderini dünya halkları belirleyecek. 

MHP Ne Yapmaya Çalışıyor?

(Toplumsal Özgürlük, Eylül 2015 sayısı)

7 Haziran seçimlerinden oyunu artırarak çıkan MHP, seçimlerden sonra izlediği politikalar çoğu kimseyi “şaşırtmış” gibi görünüyor. MHP’nin izlediği politikalar, “anlaşılamayan” ya da “anlam verilemeyen” şeklinde görülüyor. 

MHP şaşırttı mı? 

Bu “politikalar” ilk olarak Meclis Başkanlığı seçiminde görüldü. MHP seçimin son turunda, HDP’nin kısmi desteğini öne sürdü ve Deniz Baykal’ı desteklemeyerek AKP’den İsmet Yılmaz’ın başkan olmasını sağladı. Suruç Katliamı’ndan sonra Meclis’e sunulan terör olayları ile ilgili komisyon kurulmasını da, HDP’nin destek vermesini ileri sürerek reddetti. MHP’nin bu politikaları kimileri için “şaşırtıcı” görülse de, gerisinde bu hareketin “özünü” gösteriyor. 

“Özünde” devrimci-demokratların ve Kürt halkının azılı düşmanı olan MHP, bu kesimlere karşı gerektiğinde “hainlikle” suçladığı Saray’la işbirliğini yapabileceğini, hatta “hilalini”

de hizmete sunabileceğini göstermiş oldu. MHP, başta HDP olmak üzere devrimci-demokrat ve halkçı kesimlerin politik inisiyatif kazanabileceği her alanı kapatmak için kullanılan

bir araç olmaya devam ediyor. MHP için öncelik, devrimci-demokratların, Alevilerin ve Kürtlerin imhası, inkarı ve asimilasyondur. 

MHP’deki çatlak 

Saray’ın iktidarını korumak için, erken seçim öncesinde MHP de çatlak yaratarak oylarını kazanmaya yönelik ilk hamle Tuğrul Türkeş’le geldi. Öncesinde seçim hükümetine kimseyi vermeyeceklerini açıklamalarına rağmen, partinin kurucusunun oğlu Tuğrul Türkeş teklifi kabul ederek parti kararını çiğnedi. İhraç istemiyle disipline verilen Türkeş ise MHP’yi bırakmıyor.

Babasının ölümünden sonra da MHP’den ayrılarak Aydınlık Türkiye Partisi’ni kuran Türkeş, partinin gelenekçi kanadına karşılık babasından gelen birikimi kendine siyasi alan açmak için kullanmaya çalışıyor. Diğer yandan da eski MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın liderliğine oynuyor. MHP’nin gelenekçi kanadını temsil eden Bahçeli’ye karşı, finans-kapitale yakın olan ve MHP’yi klasik milliyetçi-ırkçı çizgiden sermaye için kullanılabilir ve işlevli çizgiye geçirmek isteyenler Oğan ve Türkeş aracılığıyla inisiyatif kazanmaya çalışıyor. Velhasıl, MHP yaptıkları ve yapacakları ile sermayenin hizmetinde, devrimci-demokratlara ve halklara karşı kullanılacak bir alet olma durumunu koruma çalışmakta. 

Guglielmo Carchedi’nin “Başka Bir Avrupa İçin” adlı eseri üzerine

5 Eylül 1938 tarihinde doğan Guglielmo Carchedi, Amsterdam Üniversitesi İktisat ve Ekonometri Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmış Marksist bir...