2 Şubat 2018 Cuma

Suriye’de Yeni Perde: İdlib ve Soçi

(Toplumsal Özgürlük, Şubat 2018 sayısı)

Suriye’deki savaşta “son sahne” olması beklenen İdlib sahnesi, IŞİD’in Deyrizor’dan silinmesi-nin ardından başladı. Savaşın askeri kısmı İdlib’te sahne alırken diplomatik kısmı da Soçi’de sahne alıyor. Suriye’deki savaşa “son”a doğru ilerlerken yapılan askeri ve diplomatik hamleler hızlanmakla birlikte yeni gelişmeleri de doğuruyor. 

İdlib’deki ateş büyüyor 

Deyrizor’u IŞİD’den temizleyen Esad ve müttefikleri, “ılımlı” muhalifler ve Heyet Tahrir Şam (HTŞ “eski” El-Nusra/El-Kaide) çetelerinin ellerinde tuttukları tek büyük şehir olan İdlib’e yönelik hazırlıklarını tamamlayarak harekete geçtiler. Esad ve müttefikleri ilk olarak Ebu Zuhur’u kontrol altına alarak “ılımlı” muhalifler/HTŞ’nin elinde tuttukları bölgenin yarısını ele geçirdiler. Böylece Esad ve müttefiklerinin doğrudan İdlib’e gitmek yerine stratejik yerleri ele geçirip, alan kazanarak ilerlemeyi tercih ettikleri gözüküyor. 

Karşılıklı hamleler 

Sıradaki hedefin Şii köyleri olan Fua ve Kefraya olduğunun açıklanması da bunun bir gösterge-si. Böylece Esad ve müttefikleri, militan sayıları 25 ila 50 bin arasında olduğu söylenen “ılımlı” muhalifler/HTŞ’ye karşı ellerinde tuttukları sayı üstünlüğü ve zaman baskısını kullanmak istiyor. Buna karşılık “ılımlı” muhalifler/HTŞ Afrin saldırısına katılarak kendilerine yeni alan açmayı planlıyor, Türkiye de Halep’in güneyindeki El-Eys’e konvoy göndererek Esad ve müttefiklerine sınır çekerek “ılımlı” muhalifler/HTŞ’ye nefes aldırmayı hedefliyor. 

Önce Esad ve Rusya’nın Türkiye konvoyunun önünü vurması, ardından konvoya yapılan saldırı bu sınırın kabul edilmeyeceğini gösteriyor. 

Soçi’de “muhalifler” 

Soçi’de 29-30 Ocak’ta gerçekleşen Ulusal Diyalog Kongresi’nden çıkan en önemli sonuç anayasa komitesi kurulması çağrısı oldu. Savaş sonrası Suriye’sinin adımlarını atmaya başlayan Rusya, bu kongreyle kimleri Suriye’de görmek istediğini de çağırdığı delegelerle ortaya koydu. 

1500 delegeden oluşan  kongrede muhalif delegelerinin sayısı ise 300 civarındaydı.

Kongreye PYD’den kimse çağrılmazken, Barzani yanlısı ENKS’nin eski bileşenlerinden olan Suriye Kürt İlerici Demokrat Partisi (PDPK-S(Pêşverû)) Afrin Operasyonu’ndan dolayı Soçi’yi boykot etti, Kürtler bireysel delegelerle “temsil” edildi. 

Suudi Arabistan destekli Müzakere Yüksek Komitesi’nden de katılım olmazken, Türkiye’deki muhaliflerin çatı örgütü Suriye Ulusal Koalisyonu’ndan 4 kişi, Türkmenler’den ise 40 kişi davet edildi. 

Fakat SUK ve Türkmenler Suriye bayraklı resim ve logolara tepki gösterip Rusya’ya giriş yapmayarak tüm temsil yetkisini Türkiye heyetine vererek kongreyi terk etti. 

Muhalefet delegelerinin çoğunluğunu ise Rusya karşıtı olmamakla birlikte Esad rejiminin “revi-ze” edilmesinden yana olan Heysem Menna’nın (56 kişi), Ahmet Jarba’nın (54 kişi) ve Rande Kasis’in (53 kişi) grupları oluşturdu. 

İdlib ve Soçi sahneleri 

Türkiye konvoyuna yapılan saldırı, İdlib merkezine doğru alan “daraldıkça” güç odaklarının sahada sık sık karşı karşıya geleceklerini ve bu yüzden de masada yaptıkları “anlaşmaların” sü-rekli değişeceğini gösteriyor. 

Dolayısıyla Rusya, Soçi’deki kongreyle savaş sonrası için adımlarını atmaya başlamış olsa da sahadaki durum bu adımların niceliğini ve niteliğini değiştirebilecek potansiyele sahip.

İdlib ve Soçi bir dönemin kapanış sahneleri olmakla birlikte yeni bir dönemin açılışı için yapılan provaların da sahnesi olacak. 

AKP-Ergenekon “Balayı” Nereye Kadar?

(Toplumsal Özgürlük, Şubat 2018 sayısı)

“Askeri vesayeti” kaldırma saikiyle yola çıkan AKP ile “dinci-gerici” hareketlere

karşı “laikliğin” yılmaz bekçisi Ergenekon kliği arasındaki “balayı” hali gözleri yaşartıyor. Milletin ve devletin bekası için bir araya gelen bu güçlerin birbirleriyle olan ilişkileri, dışarıya düşman çatlatan izlenimi verse de oldukça kırılgan bir zeminde “ilerliyor”. 

AKP-Ergenekon’un ABD “karşıtlığı” 

AKP-Ergenekon ilişkisi, AKP’nin iktidara geldiği 2002’den itibaren sürekli gerilimli olmuş ve bu gerilim 2007’deki e-muhtıra ile çatışmaya varmıştı. 2007 seçimlerinden AKP’nin galip çıkmasının ardından Ergenekon ve Balyoz davaları ile Ergenekon kliği siyaset sahnesinden düşürülmemiş, fakat arka plana itilmişti. 17-25 Aralık ile tekrardan sahneye dönüş yapan Ergenekon kliği, baş rollerden birini kapmıştı. Rolü kapan Ergenekon kliği, “laikliğin kalesi” apoletinin yerine ABD “karşıtlığını” öne çıkardı. Bu ABD “karşıtlığı”, AKP ile Ordu/Ergenekon arasındaki önemli “ittifak” noktalarından biri. Fakat iki tarafın bu karşıtlıktan almak istedikleri muratları farklı. AKP, bir yandan ABD karşıtlığı ile “dindar” kitlelerini konsolide ederek giderek daralan zeminini korumaya çalışıyor, diğer yandan ABD’den “domuzdan ne kadar kıl kaparsam kârdır” diyerek tavizler koparmayı hedefliyor. Ergenekon kliği ise bu karşıtlıktan kitle desteği edinerek hem ordudaki NATO yanlısı kliği ekarte edip Ergenekon-Balyoz davalarının rövanşını almayı ve orduda hâkimiyetini sağlamayı, hem de iktidarda AKP’ye karşı güç kazanmayı amaçlıyor. 

Ergenekon’un “ekonomisi” 

Bununla birlikte Ergenekoncular neo-liberalizmin gerekliliklerine uyum sağlamaya yönelmiş durumda. Sermayenin devlet fideliğinde büyüdüğü, “devlet sınıflarının” sermayeyi haraca tuttuğu eski günlerin geride kaldığını gören Ergenekoncular, ekonomide Putinarşi (Putin+oligarşi) modeline sıcak bakmaktalar. Bu modele göre ekonomideki kritik sektörlere (enerji, telekomünikasyon vs.) bir kısmı özelleştirilmiş devlet şirketleri hâkim. Sermayeye ise, eski günlerdeki gibi sınırlı desteğin tam aksine, ülke içinde ve dışında yayılım sağlaması için her türlü askeri ve siyasi destek de sağlanmakta. Ve sermayenin bu yayılımdan kopardıklarının bir kısmı da haraç olarak “devlet sınıflarına” dönüyor. 

Fay hatları 

“Yerlilik ve millilik” ile devletin ve milletin bekası konseptiyle bir araya gelen AKP-Ordu/Ergenekon, hem ABD karşıtlığı hem de sermayeye hizmetler konusunda ortak paydalara sahip olmakla birlikte farklı fay hatları üzerinde oturuyorlar. Fakat hem Ortadoğu’daki gelişmeler hem de kapitalizmin krizi bu farklı fay hatlarının her an tetiklenebileceğini gösteriyor. Ve bu fay hatları harekete geçtiği taktirde, AKP-Ergenekon “balayının” “şiddetli geçimsizliğe” yol açması hiç de düşük bir ihtimal değil. 

Guglielmo Carchedi’nin “Başka Bir Avrupa İçin” adlı eseri üzerine

5 Eylül 1938 tarihinde doğan Guglielmo Carchedi, Amsterdam Üniversitesi İktisat ve Ekonometri Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmış Marksist bir...