23 Mart 2022 Çarşamba

Savaşın Karanlığı Barışın Fecri

(El Yazmaları, 24 Mart 2022)

B irinci ayını doldurmak üzere olan Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, önümüzdeki dönemde küresel güçlerin alacakları pozisyonlar ve uygulayacakları politikalar hakkında önemli olgular sundu, sunmaya da devam ediyor. Küresel güçlerin her şeyden önce çıkarlarını esas aldıklarını gösteren olgular, bu güçlerin aralarındaki savaşımı kimi zaman yüksek kimi zaman az şiddet içeren biçimde sürdürmeye niyetli olduklarını ortaya koyuyor.

Savaşın Ahvali

Ukrayna’yı işgale girişerek kuşatmayı yarmayı ve kendi “lebensraum”una[1] ulaşmaya yönelik ilk adımı atmayı hedefleyen Rusya, belirli noktalarda tıkanmış durumda. İlk günlerde hızlıca ilerleyerek başkent Kiev ile Harkov’un kıyısına ulaşan; güneyde ve doğuda da önemli alanları ele geçiren Rus ordusunun hızı kesilmiş durumda. Batı’dan alınan silahlar, dünyanın çeşitli noktalarından gelen Neonazi grupları, Ukrayna ordusunun direnişi, savunma sanayiindeki yolsuzlukların neticesi olarak Rus ordusunun kalitesiz askeri silahlara ve ekipmanlara sahip olması ordunun hızının kesilmesinin önemli nedenleri.

Ordunun hızının kesilmesinde Rusya’dan doğru nedenler de bulunuyor. Kiev ve Harkov’daki olası şehir savaşlarında verilecek kayıpların ciddi boyutlarda olabilmesi ihtimali Rusya’yı düşündürüyor. Diğer yandan kentlerin çevresinden beklemek, işgal edilen alanlardaki güçlerin konsolide edilmesini ve nefes almalarını sağlamakla birlikte Zelenski’yi uzlaşmaya zorlamayı da sağlıyor. Her ne kadar Ukrayna-Rusya görüşmelerinde elle tutulur bir sonuca ulaşılamamış olunsa da Zelenski’nin “NATO’ya üye olamayacağımızı kabullenmemiz gerek” söylemi Rusya’nın hedeflerinden birine ulaşmak üzere olduğunu gösteriyor.[2] Fakat bunun da Rusya’nın önemli boyuttaki askeri kayıplarından sonra olduğunu belirtmek gerekiyor.

Rusya’nın diğer hedeflerinden biri olan Neonazilerden arındırma ise daha büyük bedeller istiyor. Sosyal medyada yayılan insanlık dışı görüntülerin gösterdiği üzere “Batı” tarafından iyi silahlandırılmış Neonaziler sivil-asker ayrımı yapmaksızın saldırılarını sürdürüyorlar. Bu durum Rus askeri gücünün önümüzdeki dönemde ciddi darbeler alabileceğine ve zor günlerin onları beklediğine işaret ediyor.

Öte yandan Neonazilerin ana akım medya tarafından işgale karşı savaşçı “yurtseverler” olarak nitelendirilmesi ise sadece onların değil, Batı’daki Neonazilerin de meşrulaştırılmasını sağlıyor. Rus kültürüne dair yasaklamaları[3] da eklediğimizde Batılı güçlerin Neonazilerin önünü açarak “kullanılmalarını” gündeme aldığı görülüyor. Komünistlerin yeminli düşmanları Neonazilerin reel sosyalizm geçmişleri olan Çin ve Rusya’ya karşı kullanılmasında sakınca görmeyen “Batı”, böylece kendi içerisindeki sola ve göçmenlere yönelik hamlelerin hazırlığını da yapıyor.

Rusya’nın Ahvali

İşgalin Rusya’nın ekonomisine etkileri ise kendini yavaş yavaş göstermeye başlıyor. AB ve ABD’den gelen yaptırımlara karşılık Çin’den beklenen yardımın gelmemesi, Rusya’dan sermaye çıkışlarının süreklilik kazanması, Rus oligarkların paralarına ve mülklerine el konulmuş olması gibi nedenler alınan yoğun önlemlere rağmen Rusya ekonomisini olumsuz etkiliyor. Olumsuz etkiyi gidermek ve saldırıların devamını sağlamak adına Putin’in savaşın yükünün bir kısmını sermaye sahiplerine yüklemek istemesi oligarkların Putin’e olan “sadakatini” sınıyor. Oligarkların Putin’e olan “sadakatlerinin” satın alınamayacağını kim garanti edebilir?

Rusya’nın ekonomik alanda sıkıştırılması savaş gücünü sınırlamakla birlikte “yaşam alanlarına” nüfuz etme dermanını da bırakmıyor. Gelişmiş sanayi bölgesi Donbass’ın neredeyse tamamının kontrol altına alınması ve Kırım’daki ilerlemeler sonucunda Azak Denizi’nde kontrolün sağlanmasıyla Karadeniz’de Rus egemenliğinin artması, bu bölgeleri talan edecek güçte Rus sermayesi olmadığı takdirde Moskova’nın hanesine eksi yazan bir yük olacaktır. Bu noktada Rus oligarkların sermayelerinin “varlığı” önem taşıyor ve onların yokluğunda bu bölgelere nüfuz etmek için Çin sermayesi sürekli ellerini ovuşturuyor.

SSCB’nin yıkılmasından bu yana adım adım yutulan hegemonya alanlarını geri alıp Çarlık Rusya’nın “Megaliİdea”sını[4] gerçekleştirmek için kılıcını atan Putin için işler yolunda gitmiyor. Ekonomik, askeri ve siyasal alanda sıkışan Putin (ve Rus sermayesi) için savaşı sürdürmekten başka yol da yok. Ukrayna’da yaşanılacak kayıp Rusya’yı Asya’daki bölgesel bir güç seviyesine düşürmekle birlikte Batı’nın sömürdüğü ülkelerden biri ve Çin’in vasalı haline getirecektir. Putin’in kılıcının kınına tekrardan girme şansı, Putin’e saplanması ihtimalinden daha düşük.

Pekin’in Hesapları

4 Şubat 2022’de Rusya ile ortak bildiri[5] yayınlayarak Rusya ile müttefikliğini pekiştiren Çin, geçen süreçte “savaş sanatını” uygulamaya çalışıyor. Rusya’nın işgaline yönelik BM’deki oylamada red oyu vermeyen ve işgali destekleyen herhangi bir açıklama da yapmayan Çin, krizi fırsata dönüştürmeye yoğunlaşmış durumda.

Son dönemdeki teknolojik gelişmeler, Tek Kuşak Tek Yol projesindeki kimi ilerlemelerle dünyanın fabrikası olma özelliğinden kurtularak nitelikli bir ekonomik güç olmaya çalışsa da Çin’in ekonomik gücü önemli oranda ucuz emek-gücünün ürettiği artı-değeri yüksek metalara dayanıyor. Çin’de üretilen metaların satıldığı ve artı-değerin realize olduğu piyasalar ise başta ABD olmak üzere Batı’da bulunuyor. Bu nedenle Pekin yönetimi Batı ile ekonomik ilişkilerinin bozulmamasına itina gösteriyor. ABD’nin yanı sıra AB üyesi ülkelerle sürekli temas halinde olan Çin, savaşımdaki en önemli kozu olan ekonomisini güçlü tutmaya çalışıyor. Ekonomik gücün korunması, Rusya’ya yönelik yaptırımlardan etkilenecek AB ekonomisi üzerindeki Çin’in etkisini arttırmakla birlikte rezerv konusunda Çin’e güvendiğini açıklayan[6] Rusya üzerinde de  Pekin’e hegemonya kurma fırsatını tanıyor. Pekin, bir tarafta Batı’nın piyasası diğer taraftan da müttefiki Rusya’nın askeri gücü üzerinden gücünü tahkim ederek savaşımdan konumunu güçlendirerek çıkmayı amaçlıyor. Nitekim fırsattan istifade ABD’nin önemli müttefiklerinden Suudilerle ticareti arttırıp yuan üzerinden petrol almaya çalışması[7] da Çin’in esas “savaş stratejisini” gösteriyor.

Öte yandan ABD’nin Japonya ve Tayvan’a desteğini arttırması ve Çin’in Hint-Pasifik’teki etkisini kırmak için Avustralya, Birleşik Krallık ve ABD tarafından geçtiğimiz yıl kurulan AUKUS paktı, Batı’nın Çin’in zayıf karnı olan askeri alana hamle yaparak Pekin’in hesaplarını bozma gücüne sahip olduğuna işaret ediyor. Rusya’nın askeri gücü önemli oranda darbelendiği takdirde ABD, Çin’in ekonomik gücüne karşılık askeri gücünü (doğrudan olmasa da) çeşitli biçimlerde kullanmaktan çekinmeyebilir.

Batı’nın Tek Yürekliliği

Ukrayna’nın işgali sonrasında Batı’nın “tek vücut” olduğuna dair naralar ana akım medyanın her yerine hâkim oldu. Batı medeniyeti, Avrupa’nın ortasında “sarı saçlı mavi gözlü” insanların “Doğulu” bir barbar tarafından katledilmesine karşı tek yürek olarak futbol takımlardan yazarlarına, müzisyenlerine kadar Doğulu olan ne varsa “Batı”dan temizlemeye yönelmesi gözleri yaşartıyor. Fakat Irak’tan Afganistan’a, Yemen’den Suriye’ye uzanan savaşlar silsilesinde hayatını “Batılı” silahlarla kaybeden insanların saçlarının ve gözlerinin renklerinin kara olması, gözyaşlarının sahteliğiyle birlikte Batı’nın ikiyüzlülüğünü de gözler önüne seriyor.

İkiyüzlülük ve yaygarayla süslenmiş Batı’nın “tek yürekliliği” ise oldukça şüpheli. ABD ve AB Rusya’ya yönelik yaptırımlarda aynı zeminde olmaları aralarındaki çatlağı gizleyemiyor. Bu çatlakların nedeni ise en başından beri “ekonomik”.

Özellikle 2000’li yıllardan itibaren AB’deki hegemonyasını arttırarak küresel ekonomik güçlerin zirvesine çıkan Almanya, ABD’nin uyarılarına rağmen Rusya ve Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirmekten çekinmemişti. Rus doğalgazının ve Çin pazarının faydalarıyla oldukça semiren Alman sanayi burjuvazisi, ABD’den özerk hale gelerek dünya çapında kendi politikasını uygulamanın hazırlıklarına başlamıştı.Ukrayna’nın işgali, ABD’ye bu hazırlıklara son verme ve AB’yi kontrol altına alma ya da söz geçirme fırsatını sunmuş durumda. İngiltere’nin de desteğiyle ABD, başta yaptırımlar olmak üzere AB’yi Rusya karşıtı politikalar izlemeye zorlayarak Batı’yı “tek yürek” olmaya zorluyor.

Ekonomik göstergeler ise bu zorlamanın sınırlarına işaret ediyor. IMF’nin yayınladığı raporun[8] da gösterdiği üzere Rusya’ya yönelik yaptırımların Avrupa’yı resesyona sokma ihtimali yüksek. Keza Kuzey Akım 2 projesinin askıya alınması da özellikle Alman sanayi sermayesini oldukça pahalı ABD doğalgazına mahkûm ediyor. Bu iki olgu Alman sermayesinin ABD’nin zorlamalarına katlanmasının pek uzun sürmeyeceğini gösteriyor.Çünkü enerjideki düşük maliyetin sağladığı rekabet avantajı, Alman sanayi burjuvazisinin dünya çapında bir güç olmasının nedenlerinden biri. Ve kapitalizmin krizinin derinleştiği bir zamanda maliyetteki olası artış, Alman burjuvazisinin küresel güç olmaktan uzaklaştırarak ABD sermayesinin Avrupa’daki vasalı pozisyonuna sokma ihtimalini arttırabilir. Benzer bir pozisyona yakın olan Fransız sermayesinin de Almanya’ya yaklaşması ise Fransa’nın vasallığı reddedip Almanya’ya gücü çapında ortak olarak küresel düzeye sıçrama isteğini yansıtıyor. Dolayısıyla Almanya-Fransa ortaklığı ile oluşacak küresel gücün, ABD’nin politikalarına uyum sağlaması kısa vadede mümkün olsa da orta ve uzun vadede pek mümkün değil.

Diğer yandan Stoltenberg’in askeri harcamaları arttırma çağrısı[9] ise Alman sanayi sermayesinin uzun zamandır beklediği askeri sanayi girme fırsatını da sunuyor. Nitekim Alman devleti de bu çağrıya uyacağını hemen belirtti. Fakat mühendislik harikası metalarıyla piyasayı fethetmeye çalışan Alman burjuvazisinin, askeri sanayide tekel olan ABD sermayesiyle yarışabilme ihtimali oldukça düşük. Bu nedenle askeri sanayiye giren Alman burjuvazisinin bu alanda ABD’nin hegemonyasına girmesi gibi Alman siyaseti de ABD’nin etkisi altına girecektir. Dolayısıyla Alman burjuvazisinin önemli bir kısmı “değişime” karşı durarak sınıfsal çıkarları doğrultusunda ABD’den ayrı durmaya çalışacaktır. Bunu şimdiden iktidardaki koalisyon partilerinin aldıkları konumlarda görüyoruz. Hıristiyan Demokratlar ve Yeşiller ABD yanlısı politikalara destek verirken, “Sosyal Demokratlar” ise görece bağımsız emperyal odak olma taraftarı. Ve AB’nin 5 bin askerden oluşacak Acil Müdahale Gücünü oluşturma kararı[10] ise Almanya’nın “bağımsız” olma eğiliminde ısrar edeceğine işaret ediyor.

Kapitalizmin krizinin derinleşmesini de göz önüne aldığımızda önümüzdeki sürecin, diğer ikiyüzlülüklerde olduğu gibi AB ve ABD’nin “tek yürek” olduğuna dair “ikiyüzlülüğü” de ortaya sermesi güçlü bir olasılık olarak karşımızda duruyor.

Savaşa Karşı Barış

Kapitalizmin yapısal krizinin doğrudan sonucu olan hegemonya krizi, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan bu yana süregelen Pax Americana’nın[11] yıkılmasına değilse de derin çatlaklara sahip olmasına neden olmakta. Çatlakların yıkıma yol açmaması için hegemonyasını belirli oranlarda tekrar kurmaya çalışan ABD’nin ekonomideki hegemonyası sınırlarına[12] ulaştı. Ekonomideki sınırlılık ABD’nin devasa boyuttaki askeri gücünü kullanmasında da sınırlılığa yol açıyor. Rusya, Almanya, Çin gibi askeri ya da ekonomik alanda küresel güç olma niteliğine yakın olan ülkeler de bu sınırlılıklardan faydalanıp kapitalizmin işleyişinin devam ettiği, ama tek kutuplu değil çok kutuplu bir dünya düzenini istemekteler. Fakat ekolojik krizin ulaştığı boyut, kâr oranlarının düşmesi eğiliminin on yıldan fazla bir süredir engellenememesi vb. kapitalizmin yapısal sınırlılıkları ne böyle bir düzenin barışçıl bir şekilde sürdürülmesine imkân tanıyor ne de savaşların küresel boyuta sıçramasına engel olabiliyor, olabilecek.

Kapitalist üretim tarzından dolayı ulaşılan bu savaş boyutu, dünya halklarına savaş, ölüm ve katliamdan başka seçenek sunmuyor. Fakat halklar çaresiz ve seçeneksiz değil. Lambadan çıkan ve geri dönme ihtimali düşük olan emperyal güçlerin savaş düzenine karşı halkların barışını savunmak ve bu seçeneği güçlendirmek, sosyalistlerin acil görevlerinden biri olarak karşımızda duruyor.

Her şeyden önce barış seçeneğini güçlendirme mücadelesi; kendi mücadele zemininde konumlanarak siyasal özneyi inşa etmekten imtina edip emperyal güçlerden birini “seçme” politikasından daha politik olmakla birlikte gerçekçi ve devrimci bir hattı içeriyor.

Savaşlara kapitalizmin krizinin ve emperyal güçlerin paylaşım savaşımının yol açtığı bilinci her geçen gün insanlarının zihinlerine yerleşirken, mücadele etmeye de sürüklüyor. Rusya bunun önemli örneklerinden biri.

İşgali protesto eylemlerinde 4 binden fazla kişinin gözaltına alınmış[13] olması Rus halkının ciddi bir tepki gösterdiğine ortaya koyuyor. Keza Putin’in sadık destekçisi Rusya Komünist Partisi’nin lideri Zyuganov’a Rus ordusunun Kazakistan’a girmesinde[14] olduğu gibi Ukrayna’nın işgalinin de parti içerisinde tepkilerin gösterilmesi de Rusya solunda işgale karşı tepkilerin arttığına işaret ediyor. Savaşın ekonomiye olan etkisinin önümüzdeki günlerde şiddetli bir biçimde artacağı da göz önüne alındığında Rusya solunun önemli bir sınavın beklediği görülüyor.

Savaşın ekonomik açıdan da insanlara düşük ücret, işsizlik ve yoksulluktan başka bir şey sunamayacağı gerçeği de barış mücadelesinin sınıfsallığına işaret ediyor. Dünyanın dört bir yanına yayılan kapitalizmin krizine yönelik tepkilerle bütünleşecek uluslararası barış hareketi, önümüzdeki günlerde işçiler, emekçiler, kadınlar ve halklar için gerçek ve güçlü bir seçenek olarak var olacaktır.

Gogol Neva Bulvarı isimli öyküsünden şöyle der: “Neva Bulvarı’nda bir tek gün içinde bile öyle çok değişiklikler olur ve bu değişikler öyle büyük bir hızla gerçekleşir ki, durmamacasına birbirinin yerini alan değişik görüntüler bir tür hayal oyununu andırır.” Zaman devrimcilere hayal oyunları yaratmayı değil hayallerini gerçekleştirme fırsatını sunuyor.

Dipnotlar:

[1]Yaşam alanları.

[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/son-dakika-zelenskiden-nato-aciklamasi-1916243

[3] https://www.veryansintv.com/rusya-yaptirimlarinda-bugun-tolstoy-ve-dostoyevskiyi-yasakladilar/

[4] Büyük Fikir.

[5] https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/putin-ve-siden-ortak-bildiri-natonun-genislemesine-karsiyiz-1905183

[6] https://haber.sol.org.tr/haber/rusya-bati-rezervlerimize-erisimimizi-kisitlamasi-icin-cine-baski-yapiyor-329299

[7] https://haber.sol.org.tr/haber/wsj-suudi-arabistan-petrolun-yuan-uzerinden-satilmasi-icin-cinle-gorusmeleri-hizlandirdi

[8] https://haber.sol.org.tr/haber/imf-ab-rusya-karsiti-yaptirimlar-nedeniyle-derin-bir-resesyon-yasayabilir-329519

[9] https://www.iha.com.tr/haber-nato-genel-sekreteri-stoltenberg-ittifak-genelinde-yuz-binlerce-kuvvet-yuksek-alarmda-1038733/

[10] https://www.nupel.tv/avrupa-birligi-acil-mudahale-gucu-olusturma-karari-aldi-223962.html

[11] Kelime olarak Amerikan Barışı anlamına gelmekle birlikte ABD tarafından belirlenen dünya düzenini tanımlamaktadır.

[12]Her ne kadar Amerikan doları uluslararası ticaretteki ana konumunu korusa da kapitalizmin yapısal krizi ABD’ye sınırlarını göstermeyi sürdürüyor.

[13] https://t24.com.tr/haber/rusya-da-pazar-gunu-4-bin-600-den-fazla-isgal-karsiti-protestocu-gozaltina-alindi,1019289

[14] https://www.nd-aktuell.de/artikel/1160601.proteste-in-kasachstan-kasachstan-spaltet-russische-kommunisten.html?fbclid=IwAR03TOhSPuEjHwdR25S7adtGHq8Xigs1M72P4BO2blkU61niLNzdqFoYYJo

11 Mart 2022 Cuma

Hatırlama Bir Direniş Biçimidir : Katliamın 27. Yılında Gazi

(El Yazmaları, 12 Mart 2022)

12 Mart, hem sosyalistlere yönelik 1971’deki askeri darbenin hem de 1995 yılında Gazi Mahallesi’ndeki katliamın gerçekleştiği gün olmasından dolayı, Türkiye tarihi açısından oldukça kara günlerden biri. 12 Mart’ta gerçekleşen bu iki “olay”, devrimci ve halkçı hareketlerin kitlesel düzeye ulaştığında devlet güçlerinden görecekleri karşılığı ortaya koyması açısından “öğretici” de. 

12 Mart ve Sonrası

Bütün dünyayı sarsan 68 öğrenci hareketi, Türkiye’de kampüsleri aşarak toplumun önemli kesimlerine yayılmaktaydı. Bu dönemde kitlesellik kazanan sosyalist harekete 12 Mart 1971’de gerçekleştirilen askeri darbe ile ket vurulmak istenmiş, fakat sonrasında sosyalist hareket tekrardan toparlanarak “devrimci durum”u sağlayacak kadar güçlenmişti. Buna sermayenin ve devletin karşılığı 12 Eylül 1980 darbesi olmuş ve uygulanan faşist uygulamalarla sosyalist hareketi ancak durdurabilmişlerdi.

12 Eylül sonrasında devrimcilere yönelik faşizan uygulamaların yanı sıra sermaye yanlısı politikalar izlenmekle birlikte toplumun Türk-İslam sentezine göre dizayn edilmesine de girişilmişti. Fakat darbecilerin bu girişimleri, 1989 Bahar Eylemlilikleri ile başlayıp 1990-91 yıllarındaki işçi ve kamu emekçilerinin mücadeleleriyle zirveye ulaşan direnişle yenilmişti. Bu direniş sonucunda neoliberal politikaları uygulamak için iktidara gelen ANAP devrilmiş, bir kısım devrimci-demokratı da barındıran SHP’nin DYP ile oluşturduğu koalisyon iktidara gelmişti. 

SHP-DYP koalisyonunun da halkın taleplerine cevap olamaması, Kürt halkının yükselen mücadelesi ve Sivas Katliamı’nın ardından SHP’den başlayan kopuşlar halkın önemli bir kısmının, özellikle gençlerin ve Alevilerin, 90’larda toparlanarak yükselişe geçen sosyalist harekete ilgisini ve katılımını artırmıştı. Alevilerin ve gençlerin örgütlü mücadeleye katılımı sosyalist harekete yeni bir direngenlik ve dinamizm de kazandırmıştı.

80’lerin Sonu 90’ların Başı

Neoliberal uygulamaları hayatı geçirmek için alınan 24 Ocak kararlarının 12 Eylül darbesiyle gerçekleştirilmeye çalışılması, kentteki fabrikaların ucuz emek-gücüne ihtiyaç duymasına neden olmuştu. Köylerden sağlanan ucuz emek-gücünün kente akmasının yanı sıra yaşanan savaştan dolayı zorla boşaltılan Kürt köylerinden gelenlerle “kenar mahallelerdeki” nüfus oldukça arttı. Gazi, Okmeydanı, Güzeltepe, Gülsuyu gibi sosyalistlerin ve Alevilerin yoğunluklu olduğu bu mahalleler, ucuz emek-gücünün göçünü kapsayarak devrimci hareketlerin merkezleri haline geldiler. Böylece köyden kente gelenler hızlıca politikleştiler. 1987 yılında Gazi Mahallesi’ndeki halkın temiz su talebi, yapılan çeşitli zamları protesto etmek gibi nedenlerle defalarca kez sokağa inmesiyle başlayan ve öğrencilerin, işçilerin ve kamu emekçilerinin mücadelelerinin de katkısıyla Gazi Mahallesi “kurtarılmış bölgelerden” biri haline geldi. 

Devlet ise Gazi Mahallesi’nin “kurtarılmasına”, devrimci örgütlerin merkezi haline gelmesine ve devrimci örgütlerin kazandığı direngenlik ve dinamizme karşı saldırıya geçmekte geç kalmadı. Devlet, Alevilerin devrimci örgütlere gösterdikleri yoğun katılımı hedef alarak Alevi-Sünni çatışması çıkarmaya özellikle yöneldi. Böylece devrimci hareketlerin mezhep çatışması temelinde bölünmesinin yanı sıra Sünnilerin devrimcilerden uzaklaştırılarak Türk-İslamcı çizgiye çekilmesi de amaçlanmıştı. Hakeza önemli bir güç haline gelmenin eşiğindeki devrimci örgütlere vurulacak darbe ve verilecek mesaj açısından da Gazi’deki “operasyon” devletin varlığı açısından hayati bir önem taşımaktaydı.

Bu bağlamda devlet beslemesi paramiliter güçler, 12 Mart gecesi gasp edip katlettikleri taksicinin arabasıyla kıraathaneye saldırarak Halil Kaya isimli Alevi dedesini katlettiler. Kıraathaneden sonra mahallenin çeşitli yerlerini tarayan paramiliter güçler sokağa dökülen halka saldırmaktan da çekinmediler. Paramiliter güçlerin yerlerini polise bırakmasıyla ve de şiddetle birlikte halkın direnişi de büyüdü ve İstanbul’un diğer mahallelerine yayıldı. Polisin bütün şiddetine rağmen günlerce süren halkın direnişi, askerin devreye girmesiyle ve devletin Gazi halkının taleplerini kabul edip uzlaşmasıyla son buldu.

Tarih Tekerrürden İbaret mi?

Katliamın ardından Gazi Mahallesi’ne yönelik devlet şiddeti ve baskısı son bulmayarak günümüze kadar devam etti, ediyor. Fakat Gazi halkının da direnişi ve mahallenin “devrimci merkezlerden” biri olma özelliği sürüyor. 

Gazi’de uygulanan katliama benzer biçimler, daha sonraları devrimci ve halkçı hareketlerin yükselişe geçtiği her dönemde ve yerde uygulanmaya devam edildi. Roboski’den Suruç’a, Sur’dan 10 Ekim Katliamı’na kadar bunun çeşitli örneklerini görmekteyiz. 

Osmanlı’dan bu yana süreklilik gösteren despotik devlet yapısı, halkın özgürlük mücadelesine her daim katliamlarla karşılık vererek yaşamını sürdürebildi. Fakat despotik devlet yapısı, bir devlet krizi gerçekliği ile karşı karşıya ve artık halkın büyük bir çoğunluğu tarafından da meşruluğu sorgulanır hale gelmiş durumda. İşçilerin, kadınların, gençlerin, Alevilerin ve Kürtlerin despotik devlete karşı gösterdiği direnişler demokratik bir cumhuriyete kavuşabilme ihtimalimizin gerçekçiliğini göstermekte. Bu minvalde Demokratik Cumhuriyet talebi ve mücadelesi yükseltildiği takdirde katliamların tarihinin tekerrürünün önüne geçebilmemiz oldukça mümkün.

8 Mart 2022 Salı

(Çeviri) ABD bir yüzyıl içinde Almanya’yı üçüncü kez yendi – Michael Hudson

MIC, OGAM ve FIRE[1] Sektörleri NATO’yu Fethediyor

1970’lerde Hudson Enstitüsü’nde birlikte çalıştığım eski patronum Herman Kahn’ın halka açık toplantılarda kullandığı bir konuşma seti vardı. Los Angeles’ta lisedeyken öğretmenlerinin, çoğu liberalin 1940’larda ve 50’lerde söylediği şeyi söylediklerini ifade etti: “Savaşlar hiçbir şeyi çözmedi.” Sanki savaşlar hiçbir şeyi değiştirmemişlerdi – ve bu nedenle savaşılmamalıydı.

Herman aynı fikirde değildi ve savaşların dünya tarihinde çözdüğü ya da en azından değiştirdiği her şeyin listesini yaptı. Haklıydı ve elbette Ukrayna’daki bugünün Yeni Soğuk Savaş çatışmasında her iki tarafın da amacı bu.

Sorulması gereken soru, bugünün Yeni Soğuk Savaşı’nın neyi değiştirmeye veya “çözmeye” çalıştığıdır. Bu soruyu cevaplamak için savaşı kimin başlattığını sormak yardımcı olabilir. Her zaman iki taraf vardır – saldırgan ve saldırıya uğrayan. Saldırgan belirlediği sonuçları elde etmeye niyetlenir ve saldırıya uğrayan ise saldırganın istenmediği sonuçları arayarak avantaj elde etmeye çalışır. Bu durumda, her iki taraf da tasarlanmış sonuçları ve özel çıkarlarından oluşan düelloya girişirler.

1991’den beri aktif askeri güç ve saldırgan taraf ABD olmuştur. Varşova Paktı ülkelerinin ve NATO’nun karşılıklı silahsızlandırılmasını reddederken, hiçbir “barış vaadi” yoktu. Bunun yerine, Clinton ve müteakip yönetimler tarafından NATO aracılığıyla yeni bir askeri genişlemeyi sağlamak için yürütülen ABD politikası, Batı Avrupa ve Amerika kıtasındaki müttefiklerinin dış politikasını onların iç siyasi alanlarından ABD odaklı “ulusal güvenlik” (adlandırılmaması gereken özel çıkarlar için kullanılan kelime) denilen kliğe kaydırmak şeklinde 30 yıllık bir temettü ödedi. NATO, iç ekonomik çıkarlara hükmetme noktası da dahil olmak üzere Avrupa’nın dış politikasını belirleyen yapı haline geldi.

Son zamanlarda Rusya’nın Ukrayna’daki 2014 sonrası neo-Nazi Maiden rejimi tarafından Ukrayna’daki Rus karşıtı etnik şiddetin yaygınlaştırılarak kışkırtılması, NATO müttefikleri ve diğer Dolar Bölgesi uyduları Çin ve Rusya ile ticaret ve yatırımı artırmak için büyük kazanç fırsatlarını gördükçe ABD çıkarlarının onlar üzerindeki ekonomik ve siyasi kontrolünü kaybetme korkusuna yanıt olarak bir hesaplaşmaya zorlamayı amaçlıyordu (ve başardı da).

ABD’nin amaçlarının ve çıkarlarının tehdit edildiğini anlamak için, ABD siyasetini ve “kliğini”æ, yani demokratik siyasete bakarak açıklanamayacak olan hükümetin merkezi planlamasını anlamak gerekir. Bu, seçim bölgelerini veya eyaletlerini temsil eden ABD senatörlerinin ve kongre temsilcilerinin siyaseti değildir.

ABD Dış Politikasını Üç Oligarşi Kontrol Ediyor

ABD’nin ekonomi ve dış politikasını Cumhuriyetçilerin ve Demokratların siyasi politikasından ziyade askeri-sanayi kompleksi, petrol ve gaz (ve madencilik) kompleksi ve bankacılık ve emlak kompleksi açısından görmek daha gerçekçi. Kilit senatörler ve kongre temsilcileri, eyaletlerini ve bölgelerini, başlıca siyasi kampanyaya katkıda bulunanların ekonomik ve mali çıkarları kadar temsil etmiyorlar. Bir Venn şeması, günümüzün Citizens United[2] sonrası dünyasında, ABD politikacılarının seçmenleri değil, kampanyalarına katkıda bulunanları temsil ettiğini gösterecektir. Ve bu katkıda bulunanlar temel olarak üç ana bloğa ayrılır.

Üç ana oligarşik grup, politikalarını yürütecek kişileri Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı’na yerleştirmek için Senato ve Kongre’nin kontrolünü satın almıştır.

Birincisi, Askeri-Sanayi Kompleksidir (MIC)—Raytheon, Boeing ve Lockheed-Martin gibi silah üreticileri, fabrikalarını ve istihdamlarını neredeyse her eyalette ve özellikle önemli Kongre komitesi başkanlarının seçildiği Kongre bölgelerinde geniş ölçüde çeşitlendirdiler. Ekonomik temelleri, her şeyden önce NATO’ya, Yakın Doğu petrol ihracatçılarına ve ödemeler dengesi fazlası olan diğer ülkelere silah satışlarından elde edilen tekel rantıdır. Bu şirketler için hisse senetleri, Rus saldırısı haberi üzerine hemen yükseldi ve yatırımcılar, (Seymour Melman’ın tanımladığı gibi) maliyet artı kâr sağlayan “Pentagon kapitalizmi” dünyasında savaş sanayilerine tekel kârları için garantili bir ulusal güvenlik şemsiyesi sağlayacağını fark ettikleri için, iki günlük bir borsa dalgalanmasına yol açtılar. Kaliforniya ve Washington’dan senatörler ve Kongre temsilcileri, geleneksel olarak, katı savaş yanlısı Güney ile birlikte MIC’yi temsil ettiler. Geçen haftaki askeri tırmanış, NATO’ya ve diğer ABD müttefiklerine silah satışlarında artış vaat ediyor ve bu politikacıların gerçek bileşenlerini zenginleştiriyor. Almanya, silah harcamalarını GSYİH’nin %2’sinin üzerine çıkarmayı hemen kabul etti.

İkinci büyük oligarşik blok, Amerika’nın doğal kaynaklarını sömüren ve çöplerini çoğunlukla atmosfere, okyanuslara ve su kaynaklarına boşaltan şirketlere tanınan özel vergi kayırmacılığına dayanan madencilikten (OGAM) rant çıkaran petrol ve gaz sektörüdür. Konut ve diğer varlıklarda sermaye kazançlarını ve ekonomik rantı en üst düzeye çıkarmak isteyen bankacılık ve gayrimenkul sektörü gibi, bu OGAM sektörünün amacı, doğal kaynak rantını en üst seviyeye çıkarmak için enerji ve hammadde fiyatını en üst düzeye çıkarmaktır. Kuzey Akım 2 boru hattı Batı Avrupa ve Rusya ekonomilerini daha sıkı bir şekilde birbirine bağlamakla tehdit ettiğinden, Dolar Bölgesi’nin petrol piyasasını tekelleştirmek ve Rus petrol ve gazından izole etmek bir yıldan fazla bir süredir ABD’nin başlıca önceliği oldu.

Petrol, gaz ve madencilik operasyonları her ABD oylama bölgesinde yer almadığı gibi yatırımcıları da öyledir. Teksas ve diğer Batılı petrol üreticisi ve madencilik eyaletlerinden gelen senatörler, önde gelen OGAM lobicileridir ve Dışişleri Bakanlığı, sektörün özel vergi indirimleri için bir ulusal güvenlik şemsiyesi sağlayan petrol sektörünün ağır etkisine sahiptir. Diğer siyasi amaç ise petrol, gaz ve kömürü alternatif enerji kaynaklarıyla değiştirmeye yönelik çevreci baskıları görmezden gelmek ve reddetmektir. Buna göre Biden yönetimi, açık deniz sondajının genişletilmesine arka çıktı, Kanada boru hattını Athabasca katranı kumlarındaki dünyanın en kirli petrol kaynağını destekledi ve ABD’de kaya gazı çıkarılmasının yeniden canlanmasını kutladı.

Bunun dış politikadaki uzantısı, petrol, gaz ve madenciliğinin kontrolünü OGAM şirketlerine bırakmayan yabancı ülkelerin dünya pazarlarında ABD’li tedarikçilerle rekabet etmesini önlemektir. Rusya’yı (ve İran’ı) Batı pazarlarından izole etmek, petrol ve gaz arzını azaltacak ve buna bağlı olarak fiyatları ve şirket kârlarını artıracaktır.

Üçüncü büyük oligarşik grup, Avrupa’nın toprak kiralarıyla yaşayan feodalizm sonrası toprak aristokrasisinin modern finans-kapitalist halefi olan simbiyotik Finans, Sigorta ve Gayrimenkul (FIRE) sektörüdür. Günümüz dünyasında çoğu konutun sahibi tarafından işgal edilmesiyle (2008 sonrası Obama Tahliyeleri dalgasından bu yana keskin bir şekilde artan ev sahipliğini kaybetme oranlarına rağmen), arazi rantı büyük ölçüde bankacılık sektörüne ipotek faizi ve (banka kredisi konut fiyatlarını şişirdiği için artan borç/öz sermaye oranlarından dolayı) borç amortismanı şeklinde ödenmektedir. ABD ve İngiliz banka kredilerinin yaklaşık yüzde 80’i gayrimenkul sektörüne veriliyor ve sermaye kazançları yaratmak için arazi fiyatlarını şişiriyor – ki bu da mal sahipleri için fiilen vergiden muaf oldukları anlamına geliyor.

Wall Street merkezli bu bankacılık ve gayrimenkul bloğu, MIC’den bile daha geniş bir bölgesel temele dayanmaktadır. Wall Street’ten gelerek New York senatörü olan Chuck Schumer, uzun süredir kredi kartı endüstrisinden Delaware’in eski Senatörü olan Joe Biden ve sigorta sektörünün merkezi olan Connecticut’ın senatörleri tarafından desteklenen Senato’ya başkanlık ediyor. Bu sektörün yurtiçindeki amacı, arazi rantını ve artan arazi rantından kaynaklanan “sermaye” kazançlarını en üst düzeye çıkarmaktır. Uluslararası olarak FIRE sektörünün amacı, temel hizmetlerin (sağlık, eğitim, ulaşım, iletişim ve bilgi teknolojisi gibi) ücretlerini sübvanse ederek yaşama maliyetini ve iş yapma maliyetini azaltmak yerine rant peşinde koşan tekellerin maksimum kâr elde etmeleri için devlet altyapısını ve kamu hizmetlerini dönüştürmek yani (her şeyden önce ABD’nin elindeki kredi yaratma ayrıcalığını güvenceye almak için) yabancı ekonomileri özelleştirmektir. Ve Wall Street her zaman petrol ve gaz sanayisiyle (yani Rockefeller’ın hâkim olduğu Citigroup ve Chase Manhattan bankacılık holdingleri) yakından ilişkilenmiştir.

FIRE, MIC ve OGAM sektörleri, günümüzün sanayi sonrası finans kapitalizmine hâkim olan üç rantiye sektördür. MIC ve OGAM hisseleri arttıkça ortak servetleri yükseldi. Ve Rusya’yı Batı finans sisteminden (ve şimdi kısmen SWIFT’ten[3]) dışlama hamleleri, Avrupa ekonomilerini Rus enerjisinden yalıtmanın olumsuz etkileriyle birleştiğinde, dolarize finansal menkul kıymetlere girişi teşvik etme vaadinde bulunuyor.

Başta belirtildiği gibi, ABD ekonomi ve dış politikasını Cumhuriyetçilerin ve Demokratların siyasi politikasından ziyade bu üç rantiye sektöre dayalı kompleksler açısından incelemek daha yararlıdır. Kilit senatörler ve kongre temsilcileri, eyaletlerini ve bölgelerini, başlıca bağışçılarının ekonomik ve mali çıkarları kadar temsil etmiyorlar. Bu nedenle, bugün ABD dış politikasında ne imalat ne de tarım baskın bir rol oynamaktadır. Amerika’nın üç baskın rantiye grubunun politik amaçlarının yakın olması, emeğin ve hatta MIC’nin ötesindeki sanayi sermayesinin çıkarlarını altüst ediyor. Bu yakınlık, günümüzün sanayi sonrası finans kapitalizminin tanımlayıcı özelliğidir. Temelde bu, emek ve sanayi sermayesi siyasetinden bağımsız olan ekonomik rant arayışına dönüştür.

Bugün izlenmesi gereken dinamik, bu oligarşik kliğin çıkarını neden Rusya’yı, Moskova’ya  yönelik daha geniş Batı tehditleriyle birlikte, Ukrayna’nın Rusça konuşulan doğu bölgeleri olan Luhansk ve Donetsk’e yönelik giderek artan şiddetli saldırılara direnmesi için Putin’in ölüm kalım meselesi olarak gördüğü şeye teşvik etmekte gördüğüdür.

Yeni Soğuk Savaş’ın Rantiye “Kliğinin” Beklenen Sonuçları

Başkan Biden’ın açıkladığı gibi, ABD tarafından düzenlenen mevcut askeri tırmanış (“Ayıyı Kışkırt”) gerçekten Ukrayna ile ilgili değil. Biden, başlangıçta hiçbir ABD askerinin dahil olmayacağına söz verdi. Ancak bir yıldan fazla bir süredir Almanya’dan sanayisine ve konutlarına düşük fiyatlı gaz tedarik edecek Kuzey Akım 2 boru hattını engellemesini ve çok daha yüksek fiyatlı ABD’li tedarikçilere yönelmesini talep ediyor.

ABD’li yetkililer önce boru hattının inşaatının tamamlanmasını durdurmaya çalıştı. İnşaata yardım eden firmalara yaptırım uygulandı ama sonunda Rusya boru hattını kendisi tamamladı. ABD baskısı daha sonra, Almanya’nın ve Avrupa’nın geri kalanının, muhtemelen bazı siyasi veya ekonomik tavizler elde etmek için Rusya’nın doğalgazı kapatmasından kaynaklanan bir Ulusal Güvenlik tehdidiyle karşı karşıya olduğunu iddia ederek, geleneksel olarak uysal Alman politikacılara döndü. Rusların belirli talepleri olabileceği düşünülemezdi ve bu yüzden olası talepler belirsiz ve küçük bir leke olarak düşünüldü. Almanya, Kuzey Akım 2’nin resmen faaliyete geçmesine izin vermeyi reddetti.

Günümüzün Yeni Soğuk Savaşı’nın önemli bir amacı, ABD’nin sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) sevkiyatları için piyasayı tekelleştirmektir. Hâlihazırda Donald Trump’ın başkanlığı döneminde Angela Merkel, Alman kullanımı için doğalgaz getirmek üzere ABD tanker gemilerinin yanaşacağı yeni liman tesisleri inşa etmek için 1 milyar dolar harcama sözü vermeye zorlandı. Kasım 2020’de Demokratların seçim zaferi ve ardından Merkel’in Almanya’nın siyaset sahnesinden emekli olması, bu liman yatırımının iptal edilmesine yol açtı. İptal kararı Almanya’ya evlerini ısıtmak, elektrik tesislerine güç sağlamak ve gübre sanayisi için hammadde ve dolayısıyla çiftlik verimliliğinin korunması için Rus gazını ithal etmek dışında bir çare bırakmadı.

Dolayısıyla, NATO’nun Rusya ile karşı karşıya gelmesinde ABD’nin en acil stratejik amacı, her şeyden önce Almanya’nın aleyhine olacak şekilde petrol ve gaz fiyatlarını yükseltmektir. ABD petrol şirketleri için kâr ve borsa kazançları yaratmanın yanı sıra, daha yüksek enerji fiyatlarıyla Alman ekonomisinin gücünün çoğunu alacaktır. Bu, ABD’nin Almanya’yı bir yüzyılda üçüncü kez mağlup etmesi gibi görünüyor – her seferinde ithalat ve politik liderlik için ABD’ye giderek daha fazla bağımlı olan Alman ekonomisi üzerinde ABD kontrolünü artırıyor ve NATO, herhangi bir yerel milliyetçi direnişe karşı etkili bir kontrol sağlıyor.

Daha yüksek benzin, ısıtma ve diğer enerji fiyatları da ABD’li tüketicilere ve diğer ulusların tüketicilerine (özellikle enerji açığı olan Küresel Güney ekonomilerine) zarar verecek ve ABD’nin aile bütçesinden yerli mal ve hizmetlere daha az harcama yapılacaktır. Bu, marjinalleştirilmiş ev sahiplerini ve yatırımcıları sıkıştırabilir ve ABD’de konut ve ticari mülk sahipliğinin kaybedilmesinin daha da yoğunlaşmasına ve diğer ülkelerde yükselen ısıtma ve enerji maliyetleriyle karşı karşıya kalan sıkıntılı emlak sahiplerinin mülklerinin satın alınmasına yol açabilir. Ancak bu, sanayi sonrası klik tarafından tali hasar olarak kabul edilir.

Başta buğday olmak üzere gıda fiyatları da artacak (Rusya ve Ukrayna, dünya buğday ihracatının yüzde 25’ini gerçekleştiriyor). Bu, gıda açığı olan birçok Yakın Doğu ve Küresel Güney ülkesini sıkıştıracak, ödemeler dengesini kötüleştirecek ve dış borç temerrütlerini tehdit edecek.

Rus hammadde ihracatı, para birimi ve SWIFT yaptırımlarına yanıt olarak Rusya tarafından engellenebilir. Rusya, (üretimin ana maliyeti olarak çok fazla elektrik tüketilmektedir ve bu metali daha pahalı hale getirecektir) kobalt, paladyum, nikel ve alüminyum dahil olmak üzere temel malzemelerin tedarik zincirlerinde kırılmalarla tehdit edebilir. Çin kendisini tehdit edilecek sıradaki ulus olarak görmeye karar verir ve ABD’nin ticaret ve mali savaşına karşı ortak bir protestoda Rusya’ya katılırsa, Batı ekonomileri ciddi bir şokla karşılaşabilir.

ABD’nin Yeni Soğuk Savaşçılarının uzun vadeli hayali, Rusya’yı parçalamak ya da en azından Yeltsin/Harvard Boys’un yönetim kleptokrasisini, oligarkların özelleştirmeleri Batı borsalarında nakde çevirmek istediği düzeni yeniden kurmaktır. OGAM hâlâ Yukos ve Gazprom’un çoğunluğunun kontrolünü satın almanın hayalini kuruyor. Wall Street, bir Rus borsası patlamasını yeniden yaratmayı çok isterdi. Ve MIC yatırımcıları, tüm bunları gerçekleştirmeye yardımcı olmak için daha fazla silah satma ihtimalini mutlu bir şekilde bekliyorlar.

Rusya’nın Amerika’nın İstenmeyen Sonuçlarından Yararlanma Niyetleri

Rusya ne istiyor? En acil olarak, Maidan katliamı ve darbesinin 2014’te uygulamaya koyduğu neo-Nazi Rus karşıtı çekirdeği ortadan kaldırmak. Ukrayna, Rusya için Donetsk, Luhansk ve Kırım’a Rus yanlılarının hâkim olması anlamına gelecek şekilde etkisizleştirilecek. Amaç, Ukrayna’nın Çeçenistan ve Gürcistan gibi ABD tarafından düzenlenen Rus karşıtı hareketlerin sahne alanı haline gelmesini önlemek.

Rusya’nın uzun vadeli hedefi, Avrupa’yı NATO ve ABD egemenliğinden uzaklaştırmak ve bu süreçte Çin ile birlikte ekonomik olarak bütünleşmiş bir Avrasya merkezli yeni birçok kutuplu dünya düzeni yaratmaktır. Amaç, NATO’yu tamamen dağıtmak ve ardından Rusya’nın zorladığı geniş silahsızlanma ve nükleer silahlardan arındırma politikalarını teşvik etmektir. Bu, yalnızca ABD silahlarının başka ülkeler tarafından alımlarını azaltmakla kalmayacak, aynı zamanda gelecekteki ABD askeri maceracılığına karşı yaptırımlara yol açabilir. Bu Amerika’nın, dolarsızlaştırma hızlandıkça askeri operasyonlarını finanse etme konusunda daha az yeteneğe sahip olmasına neden olacak.

Bilgili herhangi bir gözlemci için (1) NATO’nun amacının savunma değil saldırganlık olduğu ve (2) NATO’nun eski Sovyetler Birliği’nin kalıntılarından fethedebileceği başka bir bölge olmadığına göre, Avrupa’nın NATO üyeliğinin devamından bir şey kazanıp kazanmayacağı açık olmalıdır. Rusya’nın bir daha asla Avrupa’yı işgal etmeyeceği açık. NATO’nun Rusya’ya doğru yeni üyelerle genişlemesini ve Novorossiya’ya yönelik NATO destekli saldırıları geri almaktan başka, Rusya’nın Ukrayna’yla savaşarak kazanacak hiçbir şeyi yoktu.

Avrupalı milliyetçi liderler (Avrupa solu büyük ölçüde ABD yanlısıdır), Rusya’da barışçıl yatırımlarla ihracat satışları yapma ve kâr etme seçeneğini kaybederken -ve belki de Çin’i de kaybederken- ülkelerinin neden sadece kendilerini tehlikeye atan ABD silahları için ödeme yapmaları, ABD’nin sıvılaştırılmış doğal gazı ve enerjisi için daha yüksek fiyatlar ödemeleri, tahıl ve Rus üretimi hammaddeler için daha fazla ödemeleri gerektiğini soracak mı?

Afganistan’ın rezervlerinin yakın zamanda çalınmasının (ve İngiltere’nin Venezuela’nın İngiltere’deki altın stoklarına el koymasının) ardından ABD’nin Rus para rezervlerine el koyması, her ülkenin Dolar Standardına bağlılığını ve dolayısıyla doların dünyadaki merkez bankaların döviz tasarruflarının aracı olma rolünü tehdit ediyor. Bu, Rusya ve Çin’in karşılıklı olarak birbirlerinin para birimlerine sahip olmalarına dayalı olarak başlattığı uluslararası dolarsızlaştırma sürecini hızlandıracak.

Uzun vadede, Rusya’nın ABD’nin hâkim olduğu IMF ve Dünya Bankası’na bir alternatif oluşturmada Çin’e katılması muhtemeldir. Rusya’nın Ukraynalı Nazileri tutuklamak ve savaş suçları davası açmak istediğini açıklaması, Rusya’nın Ukrayna’daki askeri zaferinin ardından Lahey Mahkemesi’ne alternatif kurulacağını ima ediyor gibi görünüyor. Yalnızca yeni bir uluslararası mahkeme, Ukrayna’nın neo-Nazi liderliğinden Nürnberg yasalarında tanımlanan insanlığa karşı suçlardan sorumlu ABD yetkililerine kadar uzanan savaş suçlularını yargılayabilir.

Amerikan Kliği Gerçekten NATO Savaşının Sonuçlarını Düşündü Mü?

ABD’nin Çin’i Rusya’nın Ukrayna’ya girişini kınamak için kendisine katılması gerektiğine ikna etme girişimlerine bakmak neredeyse kara mizah. ABD dış politikasının en büyük istenmeyen sonucu, Rusya ve Çin’in kendilerinin yanı sıra İran, Orta Asya ve diğer ülkelerle birlikte Tek Kuşak Tek Yol Girişimi’nde[4] beraber hareket etmeleri olmuştur.

Rusya yeni bir dünya düzeni yaratmanın hayalini kuruyordu, ancak dünyayı tamamen yeni bir düzene sürükleyen ABD maceracılığı oldu – Avrupa ekonomisi esasen parçalara ayrıldığı ve ABD’nin de Rusya ve Afganistan’dan aldıklarıyla kalakaldığı ve gelecekte destek almaya yeteneği olmadığından, varsayılan kazanan olarak Çin’in hâkim olduğu bir düzen görülüyor.

Ve yukarıda yazdığım her şey, Rusya ve ABD’nin atom alarmına geçmesi nedeniyle çoktan eskimiş olabilir. Tek umudum, Putin ve Biden’ın, Rusya Britanya ve Brüksel’e hidrojen bombası atarsa, birbirlerini bombalamama konusunda aralarında şeytanların (beyefendilerin değil) anlaşmasının olacağı konusunda hemfikir olmaları.

Böyle bir konuşmayla, 50 yıl önce Herman Kahn ile yaptığım tartışmalara geri döndüm. Kahn, atom savaşı anlamına gelen Düşünülemeyeni Düşünmek’i yazdığı için oldukça popüler oldu. Dr. Strangelove’da parodisinin yapıldığı gibi, gerçekten de hayatta kalanların olacağını söylemişti. Ancak kendisi için atom bombasının hemen altında olmayı umduğunu çünkü hayatta kalmak istediği dünyanın böyle bir dünya olmadığını da eklemişti.

(Bu yazı İngilizceden Türkçeye Caner Malatya tarafından çevrilmiştir. Yazının orijinaline buradan erişebilirsiniz: https://mronline.org/2022/02/28/america-defeats-germany-for-the-third-time-in-a-century/ )

[1] MIC: Askeri-Sanayi kompleksi. OGAM: Madencilikten rant elde eden petrol ve gaz sektörü. FIRE: Finans, Sigorta ve Gayrimenkul sektörü. (ç.n.).

[2] ABD’de faaliyet gösteren bir siyasi gruptur. 2010 yılında grup, şirketlerin ve sendikaların federal seçimlerle bağlantılı olarak harcama yapmasını yasaklayan bir federal yasayı anayasaya aykırı bularak iptal edilmesini sağlayan “Citizens United vs FEC” davasını kazanmıştı. (ç.n.).

[3] Dünyadaki bütün bankalar arasında elektronik fon transferi standardı sağlayan sistem. (ç.n.).

[4] Çin’in Tarihi İpek Yolu’nun modern versiyonu oluşturarak Avrupa, Asya ve Afrika ticaret yollarını birleştirme projesi. (ç.n.).

Guglielmo Carchedi’nin “Başka Bir Avrupa İçin” adlı eseri üzerine

5 Eylül 1938 tarihinde doğan Guglielmo Carchedi, Amsterdam Üniversitesi İktisat ve Ekonometri Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmış Marksist bir...