2 Nisan 2010 Cuma

Pomaklar

(Özgürlükçü Gençlik, Nisan 2010 sayısı)

Anadolu coğrafyası tarihi boyunca yüzlerce, binlerce halka misafirlik etmiş, Nuh'a beşikler vermiş bir coğrafyadır. Bu coğrafya halkların kardeşliğine tanık olduğu gibi, halkların sessiz acılarına da tanık olmuştur. Tıpkı tarihi Balkanlar'dan Anadolu'ya uzanan Pomak halkının bir atasözünde dediği gibi : "Ne pitay starilo, ami pitai patilo" (Yaşlıya değil, derdi çekene sor.)

Pomaklar Kimlerdir?

Pomak kelimesi Slavca "pomoçi" (yardım etmek) fiilinin "pomagaçi" (yardıma) biçiminden geldiği ve Pomaklar, Osmanlı akıncı beylerine yerel savaşlarda ve fütuhatlarında devamlı olarak "yardımcı"lık yaptıkların dan dolayı bu adı aldıkları ileri sürülüyor. Pomagaçi, Balkan lehçesinde "pomağa", daha sonra "pomak" şeklini alıyor. "Pomak" kelimesi en genel  anlamıyla ise, Bulgaristan-Yunanistan- Türkiye-Makedonya-Arnavutluk coğrafyasına yayılmış, Pomakça konuşan ve Slav kökenli olduğu üzerinde hem- fikir olunan Müslüman topluluğunu tanımlamak için kullanılmaktadır.

Pomak halkının kökeni konusunda herhangi bir kesin tespitin olmaması, Pomaklar hakkındaki tartışmaların çeşitli olmasını sağlıyor. Örneğin Türk resmi görüşüne göre Pomaklar, Peçenek-Uz-Kuman Türklerinin devamıdırlar. Keza Bulgar resmi görüşü de, Pomaklar içinde eriyen Müslüman Bulgarlardan yola çıkarak Pomakların Bulgar olduğunu söyler.

Genel olarak üzerinde fikir birliği olunan görüş ise şöyledir: M.S. 6. yy'da başlayan büyük Slav göçüyle Bulgar kavmiyle birlikte Ekslavonlar Rodoplar bölgesine yerleşirler. 

Ekslavonlar Bogomolizm (Ortaçağ Avrupasında ortaya çıkmış dini akım) inancına sahip olmalarından dolayı baskılara maruz kalmışlar ve Bulgarlaşma sürecine girmişlerdir. Bu sürecin sonlarına doğru, bu sefer Osmanlının Balkanlara gelmesiyle yeni bir döneme girilir. Ana gövdesinde Ekslavonlar olmak üzere Pomak oluşumu başlar. Bu oluşum, ortamdan memnun olmayan toplulukları da İslamlaşmanın getirdiği avantajın yardımıyla kendine çeker ve böylece Pomak halkı şekillenir.

Pomak Timras Cumhuriyeti

93 Harbiyle birlikte Balkanlarda egemenlikleri iyice artan Rusya ve Bulgaristan bölgede yaşayan topluluklara baskı ve katliamlar yapmaya başlarlar. Bu baskı ve katliamlara karşı bölgedeki Türk ve Pomaklar direniş göstererek 16 Mayıs 1878'de Pomak Timras Cumhuriyeti'ni (Türk kaynaklarında "Rodop Muvakkat (Geçici) Cumhuriyeti" olarak geçer) kurarlar. Cumhuriyet 'Timraş' ismini merkezi olan Timraş köyünden almıştır. Cumhuriyetin hükümeti ise 30 Rodoplu milletvekili ve yaklaşık 100 nahiye müdürünün onayını alan Ahmet Timirski (Timişli), Abdullah Efendi ve Kara Yusuf Çavuş tarafından idare edilmiştir. Cumhuriyetin ilk başkanı da Ahmet Timirski (Timişli) olmuştur.

Pomakların Yaşadığı Bölgeler

Pomak halkının bugün Bulgaristan-Yunanistan-Türkiye-Makedonya-Amavutluk coğrafyasında yaşadığından bahsetmiştik. Bu ülkelerdeki durumları ise şöyledir.

Türkiye:

93 Harbiyle birlikte Türkiye'ye göçlerle birlikte Pomak nüfusu hızla artmıştır. Bugün Türkiye'de sayıları 200.000-300.000 arasında değişen Pomaklar şu bölgelerde yaşamaktadırlar: Balıkesir/Gönen-Hasan Bey Köyü (Pomakköy), Bursa, Çanakkale, Edime, Lüleburgaz, Babaeski, Pehlivanköy, Alpullu, Katranca, Büyük Mandira, Istanbul, Eskişehir Osmaniye Beldesi, Izmir, Kırklareli, Kocaeli (Konya/ Ilgin/ Boğazkent köyü) Kütahya, Samsun, Tekirdağ Şalgamlı kasabası, Çerkez Musellim kasabası, Malkara Prafça (Çınaraltı köyü, Hayrabolu Popköy (Kabahöyük köyü).

Bulgaristan:

Pomaklar, Bulgaristan'da Smolyan, Blagoevgrad, Pazarcık, Velingrad, Razlog, Kırcali, Gotse Delcev bölgelerinde ve Mesta Vadisi, Rodop Daglan'nda sıkışık alanlarda yaşa- maktadırlar. Lofça Bölgesi civannda ise küçük Pomak gruplan bulunmaktadır. Bununla birlikte Pomakların %90'ı Rodop dağlarının güneyinde bulunmaktadır. Bulgar İçişleri Bakanlığının 1989'da Pomaklar için yaptığı çalışmada, nüfuslarının 268.971 ile toplam nüfusun %3'ünü oluşturduğunu ortaya koymuştur.

Makedonya:

Makedonya: Makedonya'da Pomaklar Berova, Debre, Manastir, Struga, Dolna Reka ve Üsküp civarında yaşamaktadırlar. Nüfuslan tam tespit edilememekle birlikte toplam 40.000 olduğu söylenmektedir.

Arnavutluk:

Amavutluk'ta Pomaklar genellikle Makedon sınırına yakın olan Golo Bardo, Gora ve Sredska Jupa civarında yaşamaktadırlar. Fakat bu güne kadar Amavutluk Pomakları hakkında çok da ayrıntılı araştırma olmamıştır, hatta tamamen yok sayılmışlardır. Tahmin edilen nüfuslan oldukça ilgi çekicidir. Çünkü kaynaklar Amavutluk'taki Pomak nüfusunu 80000-120000 olduğunu tahmin etmektedirler. Kosova'daki Pomaklar yoğunlukla Makedonya ve Amavutluk sınırlarına yakın olan Dragas bölgesinde yaşamaktadırlar. Kullandıkları dil Pomakça ile %80 oranında benzemektedir.

Dilde Sırpça kelimeler çok fazla girmiş durumda. Fakat kendi dillerini hala yaşatmaktalar. Bölgede kendileri için 3 farklı tanım yapılmaktadır. Türkler Türk kökenli olduklarını (Müslüman olduklarından dolayı), Sırplar Müslüman Sırplar tanımı, Makedonlar da Müslüman Makedon tanımını kullanmaktadır. Kendileri bu tanımlan kabul etmemektedir ve Goranlılar (yukarılı-dağlı kelimelerinden türeme) olarak anılmaktadır.

Yunanistan:

Yunanistan'da Pomaklar, İskeçe ve Gümülcine çevresinde yaşamaktadırlar. Sayılarının yaklaşık olarak 30000 olduğu tahmin edilmektedir. Pomaklar tıpkı diğer halklar gibi Anadolu'ya renk katan halklardan biridirler. Yaşadığımız coğrafyada barışın da, güzelliklerin yolu da bu halkların çatışmasından ve asimilasyonundan değil; kardeşliğinden geçmektedir. Eğer kardeşliği değil de savaşı seçersek, ne olacağını bir Pomak atasözü çok güzel açıklamaktadır. Koito kopay grob drugimo sam pada v nego' (Başkasına mezar kazan içine kendi düşer.) 

Anaksagoras

(Özgürlükçü Gençlik, Nisan 2010 sayısı)

Anaksagoras, M.Ö 500 yılında Klazomenai'de (İzmir-Urla ya- kınlarındaki Gül Adası) doğmuştur. Kendisi şehrin soylu ailelerinin birisinden olmasıyla birlikte, bütün servetini bilime ve felsefeye adamıştır. Atina'ya yerleşmek için gelen ilk filozof olan Anaksagoras, daha sonra Perikles, Euripides ve Sokrates'in öğrencileri olacağı felsefe okulunu açar. 

Yunanların tanrı olarak kabul ettiği güneşe, "ateş yığınından oluşan taş parçası" dediği için tanrısızlıkla suçlanarak ölüme mahkum edilir. Bu kararı "Doğa çoktandır Atinalılar ve be- nim için de ölüm kararını vermiş bulunuyor" diyerek karşılayan Anaksagoras, öğrencisi ve aynı zamanda kral olan Perikles tarafından affedilerek serbest bırakılır. Bunun üzerine Anaksagoras Atina'dan ayrılıp "Öteki dün yaya giden yolların uzunluğu her tarafta aynıdır." diyerek İyonya'daki Lampsakos (Çanakkale-Lapseki) şehrine sürgün gider ve M.Ö 428'de yaşamını yitirir.

Evreni meydana getiren ve onu harekete geçiren "Nous"tur

Anaksagoras'a göre, varlığın temelini tohumlar oluşturmaktadır. Bu tohumlar, sonsuza kadar bölünebilir ve birleşebilirler. Bu yüzden sonsuz küçük ve sonsuz büyük vardır tohumlarda.

"Zira küçüğün en küçük değil, daha küçüğü vardır. Çünkü var olanın sonsuza kadar bölünerek sona ermesi mümkün değildir. Ancak büyüğün de daima daha büyüğü vardır ve nicelikçe küçüğe eşittir; aslında her şey hem büyüktür hem küçük."

Tohumlar hiçlikten oluşamayacağı gibi, var olanlar da yok olamazlar. Tohumlar ya birleşirler ya da ayrılırlar. 

"Yunanlılar "oluş" ve "bozuluş" sözcüklerini doğru kullanmıyorlar. Zira hiçbir şey oluşmaz ya da bozulmaz, tersine var olan şeylerden bir karışım öte yandan da bir ayrışım vuku bulur. Böylece oluşu haklı olarak (maddelerin) karışması ve bozuluşu da ayrılması diye tanımlayabilirler."

Başlangıçta bütün tohumlar bir ara- da ve bütün olarak bulunmaktaydı. Bundan dolayı bir şeyi oluşturacak şekilde birlikte değillerdi ve fark edilemezlerdi.

"Temel maddelerin ayrılmasından önce, yani her şey henüz bir aradayken, renkleri fark etmek de mümkün değildi. Çünkü maddelerin, nemli ile kurunun, sıcak ile soğuğun, aydınlık ile karanlığın karışımı bunu engelliyordu, ayrıca bu karışımda birçok toprak ve birbirine hiçbir bakımdan benzemeyen sonsuz sayıda tohum vardı. Zira öteki şeylerden de hiçbiri diğerine benzemez. Bunun böyle olduğu yerlerde toplam kütlenin tüm maddeleri içerdiğini kabul etmek gerekir."

Bu bütünlük Anaksagoras'in Nous (ruh, akıl) adını verdiği hareket ettirici nedenin hareket etmesiyle bozulur. "Evreni meydana getiren ve onu harekete geçiren "nous" tur." Nous, bütün diğer her şey üzerine gücü vardır. Bundan dolayı diğer her şeyden ayrıdır, arıdır. Hep kendi kendisine eşittir ve kendi kendine hareket eder.

"Nous" gücünü kendinden alır ve hiçbir şeyle karışmamıştır. O her şeyi baştanbaşa dolaşarak nesneleri düze ne koyan güçtür."

Nous, her şeyin bir arada bulunduğu bu karışık durumu bozarak, her şeyi düzene sokar. Bu düzene girmeyle, tohumlar bir araya gelerek görgüsel nesneleri oluştururlar. Bu nesnelerde her tohumdan bir parça bulunur ve nesne hangi tohum baskın ise onun adını alır.

"Durum ve koşullar böyle olunca, birbirleriyle birleşen tüm maddeler de pek çok ve her çeşit maddenin mevcut olduğuna ve şeylerin tohumlarının her çeşit tat, renk ve biçime sahip olduklarına inanmak gerekir."

Görünen şeyler, görünmeyen şeyleri gösterirler

Anaksagoras'a göre duyularımız zayıftır ve doğruyu gösteremezler: "Duyularımızın zayıflıklar nedeniyle hakikati idrak edecek durumda değiliz." 

Anaksagoras, benzer şeylerin benzerlerini algılayamadığını, zıt şeylerin algılamayı sağladığını söyler: “Bizim kadar sıcak olan veya bizim kadar soğuk olan bir şey bizi ne ısıtır ne soğutur."

Ama görünen şeyler sayesinde görünmeyen şeylerin bilgisine ulaşabiliriz: "Görünen şeyler, görünmeyen şeyleri gösterirler."

Anaksagoras, sadece felsefeyle değil, aynı zamanda astronomi, anatomi ve matematikle de ilgilenmiştir. Gökyüzündeki tüm cisimlerin yeryüzündeki aynı maddeden geldiğini öne sürüyor, başka gezegenlerde de hayat olduğunu düşünüyordu. Hayvanların anatomisini de inceleyen Anaksagoras, balıkların solungaçlanı nefes aldıklarını keşfetmişti.

Telos

Anaksagoras, Nous'u evreni biçimlendirici kuvvet olarak belirleyerek felsefeye telos (bilinçli erek) düşüncesini sokmuştur. Fakat Anaksagoras genel olarak şeylerin neden olarak kullanırken, Nous'u bir şeyin zorunlu olduğunu açıklamada kullanır. Bu da Anaksagoras ile birlikte Yunan düşüncesinin de karışıklıktan sisteme geçişinin sancılarını göstermektedir. Keza Anaksagoras'ta yine Herakleitos'un ortaya oyduğu diyalektiğin maddeyle birleşmesinin ilk filizlerini görürürüz. Böylece Anaksagoras'ta sinyalleri gelmeye başlayan sistemli düşünce Sokrates'te olgunlaşarak kendisini Platon ve Aristoteles'te gerçekleştirir ve Antik Çağ'ın büyük felsefe düşüncesini oluşur.

Guglielmo Carchedi’nin “Başka Bir Avrupa İçin” adlı eseri üzerine

5 Eylül 1938 tarihinde doğan Guglielmo Carchedi, Amsterdam Üniversitesi İktisat ve Ekonometri Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmış Marksist bir...