1 Haziran 2014 Pazar

Hindistan’da Sular Kaynama Noktasında

(Toplumsal Özgürlük, Haziran 2014 sayısı)

6 haftalık bir süreçten sonra, en fazla seçmene sahip ülke olan Hindistan’da seçimler sonuçlandı. 500 milyondan fazla seçmenin katıldığı seçimleri en çok oyu alan Bharatiya Janata Party (BJP-Hindistan Halkı Partisi) kazandı. 543 sandalyeli “Lok Sabha” adı verilen meclisin 282 sandalyesini kazanan BJP, bu sonuçla 1947’beri iktidarda olan Kongre Partisi’nin (Mahatma Gandhi’nin partisi) hakimiyetine de son verdi. 

“Hindutva” öne çıkıyor 

Seçimleri kazanan BJP partisi lideri Narendra Modi bir Hindu milliyetçisi. Çaycı bir babanın oğlu olan Modi, siyasete Rashtriya Swayamsevak Sangh adlı sağcı Hint örgütüyle başladı ve 2001’de Gujarat başbakanı oldu. 

2001’den bu yana eyalet başbakanlığı sürdüren Modi’nin ismi, 2002’de eyalette yapılan Müslüman katliamıyla birlikte anılıyor. 2002 yılında Hindu hacıları taşıyan tren devrilmiş ve bunun sonucunda 58 kişi yaşamını yitirmişti. Bu olaydan Müslümanlar sorumlu tutuldu ve çıkan olaylar sonucunda yaklaşık 2 bin Müslüman katledildi. 

Olaylar karşısındaki tavrı nedeniyle oluşan “Müslüman karşıtı” algısıyla izlediği Hindu milliyetçiliği (Hindutva) politikası, ülkedeki yaklaşık 150 milyon Müslüman içinde önemli endişelere yol açıyor. Nitekim, seçim zaferini Ganj Nehri’nde dini törenle kutlaması, Modi’nin iç siyasette Hindutva çizgisinden sapmayacağına dair önemli bir veri sunuyor. 

Modi’nin “Hindu milliyetçisi” kimliğinin arkasında kalan ve onu sistem için önemli kılan duruşu ise, “sınıfsal”. Gujarat başbakanlığı süresince eyaleti neo liberalizmin laboratuarı haline çeviren Modi, seçim sürecinde de bu Gujarat modelini tüm ülkeye yayma sözü verdi. 

“Daha az devlet, daha çok özel sektör”, “Piyasaya açılım” gibi sloganlarla sermayeye daha fazla “özgürlük” tanıyacağını söyleyen Modi’ye, Wal-Mart, AXA gibi uluslararası şirketler Hindistan’a yönelik yatırımlarını arttıracaklarını söyleyerek hemen cevap verdiler.

Nüfusunun yüzde 65’i günde 2 dolardan daha az kazanan Hindistan’ı sermayeye daha fazla açacak olan Modi, uluslararası sermaye için önemli bir “fırsat” olarak görülüyor. Sermayenin yanı sıra ABD’de de Modi’yi bir “fırsat” olarak görüyor. 

Çin’in artan gücünü dengelemek ve çevrelemek için uygulamaya koyduğu “Asia Pivot” stratejisinin önemli bir ayağı olan Hindistan’ın başına özellikle uluslararası sermayeyle dost birisinin gelmesi “fırsatın” değerini daha da artırıyor. 2005 yılında ABD’ye girmesi yasaklanan Modi’ye ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’in “Seninle çalışmayı dört gözle bekliyorum” tweetini atması “fırsat” için savaşın erken başladığını gösteriyor. 

Diğer yandan Modi’nin, Çin’le de iyi ilişkileri var. 2011 yılındaki Çin gezisinde yüksek düzeydeki Çinli yetkililerle görüşen Modi, aynı zamanda “Çin’in dostu” olarak da görülüyor. Çin’in Gujarat’a yaptığı yatırımlar da o “dostluğun” göstergesi. 

Fakat Modi’nin Çin’e giden yatırımları kendi ülkesine çekme isteği ve Hindistan’ın bölgeyi aşan bir dünya gücü olması hırsı, Çin’i çevreleyebilmek için Hindistan’ın ABD için kritik önemde olmasıyla üst üste düşünce, ibre ABD’den yana dönüyor

İçeride ise Maocuların giderek genişleyen alan hakimiyeti, artan işsizlik ve yoksulluk ve Modi’nin daha fazla neo liberal politikaları uygulayabilme isteği birleşince, daha fazla “Hindutva” ve Müslüman karşıtlığı politikalarının öne çıkabileceğini gösteriyor. Seçimler, Hindistan için zorlu bir mücadelenin başlangıç noktası.  

Brezilya’da Halk Sahaya İniyor

(Toplumsal Özgürlük, Haziran 2014 sayısı)

Dünyanın en büyük spor organizasyonlarından biri olan Dünya Kupası başlıyor. İlki 1930 yılında yapılan turnuvaya bu sene, 1950’den sonra ikinci defa, Brezilya ev sahipliği yapıyor. Fakat ilkindeki coşkunun yerini bu sefer “yüksek gerilim” almış durumda. 

2013 yılının Haziran ayında Sao Paulo kentindeki otobüs ücretine yapılan zamma karşı başlayan gösteriler bütün ülkeye yayılmıştı. Yaklaşık 120 kente yayılan gösterilerde (aynı zamanda 2013 FIFA Konfederasyon kupası da Brezilya’da yapılmaktaydı) eylemcilerin ana taleplerinden biri de futbol organizasyonlarına harcanan paranın eğitime ve sağlığa aktarılmasıydı. 

Her ne kadar eylemlerden sonra Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff, reform sözü verdiyse de bu sözler yerine getirilmemiş durumda. Bu yüzden inişli çıkışlı olsa da halkın direnişi sürüyor. 

Emekçiler sahnede 

Bu direnişin başını ise emekçiler çekiyor. Brezilyalı eğitim emekçileri 12 Mayıs’tan bu yana grevdeler ve ücret ve çalışma koşulları düzeltilene kadar greve devam etme kararı aldılar. Diğer yandan Brezilya’nın en büyük üçüncü kenti Belo Horizonte’nin belediye işçilerinin grevi de sürüyor. Grev yapan diğer emekçiler ise “polisler”. Recife kentinde greve çıkan polislerin, yerel mahkeme yasadışı ilan etse de grevlerine devam etmesi kentte kaosa yol açtı. Polislere itfaiye birliklerinin de katılmasıyla kent kontrolden çıktı ve bölgeye asker sevk edildi. Buna rağmen kentte yağma ve cinayetler devam ediyor. 

Direniş sürüyor 

Emekçilerin direnişlerinin yanı sıra kupanın yaklaşmasıyla birlikte organizasyona yönelik protestolar da artmaya başladı. Dünya kupasının bulunduğu başkent Brazil’deki Ulusal Stadyumu’na yürüyen protestoculara yerliler de katıldı, ok ve mızraklarıyla destek vererek eylemlerini gerçekleştirdiler. Kupanın başlamasıyla birlikte eylemlerin artması bekleniyor. Yaklaşık bir yıldır eylemlerle sarsılan Brezilya’da ekonomi de iyi sinyaller vermiyor. 2002 yılında devlet başkanlığına seçilen “işçi” Lula da Silva’la birlikte Brezilya ekonomisi yüksek büyüme rakamları yakalamış, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmişti. 2007’de başlayan kapitalizmin kriziyle birlikte Brezilya ekonomisi de krizden nasibini almaya devam ediyor. Bu yıl %1,7 büyümesi beklenen ekonominin en çok vurduğu kesim “orta sınıf ” ve emekçiler. 

Futbol sadece futbol değil 

Lula’ın ülkeyi piyasaya daha da açması ve popülist politikalarıyla hatırı sayılır bir büyüklüğe ulaşan “orta sınıf ” ise 2013’teki eylemlerin başını çekiyordu. Eğitim ve sağlığa bütçe isteğiyle sokağa dökülen ve çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu bu “sınıf ”, giderek işçileşiyor ve bugün direnişteki emekçi kitlelerin içine “sızıyor”. Dolayısıyla kupa karşıtı gösteriler aynı zamanda birer emekçi direnişine dönüşüyor ve gündemi belirlemeye devam ediyor. Dedikleri gibi: “Futbol asla sadece futbol değildir”. 

Guglielmo Carchedi’nin “Başka Bir Avrupa İçin” adlı eseri üzerine

5 Eylül 1938 tarihinde doğan Guglielmo Carchedi, Amsterdam Üniversitesi İktisat ve Ekonometri Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmış Marksist bir...