1 Kasım 2018 Perşembe

Suud Hanedanı “Duvara” Yaklaşıyor

(Toplumsal Özgürlük, Kasım 2018 sayısı)

Cemal Kaşıkçı cinayetiyle bir kez daha cani karakterini gösteren Suud hanedanı, Orta Doğu halk-larının “yeni” ve “reforme” edilmiş bir Suudi Arabistan beklentisinde bulunmamaları gerektiğini ortaya koydu. “Reformcu” prens Muhammed bin Selman’ın (MbS) hem cinayette rol oynaması hem de sonrasında resmen taltif edilmesi, gelenin gideni aratacağını gösteriyor. 

Suud “aşınıyor” 

“Arap Baharı”nın kendi kışına ulaşmasını engelleyen Suud, petro-dolarların verdiği güçle de Orta Doğu’da bölgesel güç olmaya yönelmişti. Bunun için Suriye’de Vahabi çetelerini destekleyen, Yemen’i yerle bir edip milyonlarca insanı açlık ve ölüme terk eden, “eski” ortağı Katar’la köprüle-ri atan Suud hanedanı bölgesel güç olma arzusuna ulaşmak bir yana, var olan gücü de giderek “aşınıyor”. Bu aşınmaya karşı “reformcu” prens MbS’nin Selman’ın liderliğinde neo-liberalizme içkin bir İs-lamcılıktan ödün vermeden “Arapçılığı” öne çıkaran Suud, kısa vadede isteklerine ulaşamadılar. Bölgede İran’ın etkisi geriletilemedi, Katar’a tamamen boyun eğdirilemedi ve Suriye’de Esad karşıtı güçlerin hakim oldukları tek yer olan İdlib’te de Türkiye bulunuyor. Dolayısıyla aşınmanın giderilmesi bir yana, uygulanan politikalar aşınmayı daha da arttırmasına neden oldu. Böylece reformcu prensin “büyüsü” bozuldu ve krallık tahtına varmadan veliahtlık sandalyesi sarsıldı. 

”Yumuşama” yok 

MbS, sarsılmayı engellemek ve büyüyü sürdürmek için şiddeti arttırmayı seçmiş durumda. Şidde-tini göstererek hem içeride hem de bölgede kendisinden başka alternatifi düşündürtmemeyi amaç-lıyor. Bu yüzden MbS’nin kurban olarak Cemal Kaşıkçı ve Türkiye’yi seçmesi ise tesadüf değil. Hanedana iktidarına karşı hiçbir muhalefeti olmayan ve Sovyetlere karşı Afganistan’da savaşan cihatçılarla bazukalı poz veren Kaşıkçı’nın MbS göre en önemli suçu Müslüman Kardeşler’e (MK) “yakın” olması. Hanedanın aşınmaya karşı sermayeyi öne çıkaran “yumuşak” politikalar izlemesini savunan Ka-şıkçı’nın katledilmesi, benzer politikaları savunmayı öneren “alternatif veliahtlara” verilen bir gözdağı. Öte yandan bölgede “yumuşama” olmayacağının da bir göstergesi. Cinayetin Türkiye’de işlenmesinin önemli bir boyutu ise Ankara’nın 9-10 Ekim’de Kuveyt ile askeri anlaşmalar imzalaması. Katar’dan sonra Kuveyt’i de Türkiye’ye kaptırmak istemeyen Suud, iki tarafa da “demir yumruğunun” hazır olduğunu ispat etme çabasında. 

ABD’nin desteği 

ABD ise Washington Post gibi “prestijli” bir gazetesinin yazarını katleden MbS’nin sırtını sıvazlamayı sürdürüyor. ABD kameralar önünde çeşitli tehditler savursa da milyarlarca dolar değerinde silah sattığı ve İsrail’den sonra Orta Doğu’daki en önemli uydusu Suudların arkasında duruyor.

ABD’den güç alan MbS’nin önümüzdeki dönemde de Orta Doğu’ya kan ve gözyaşı boca etmeye devam edeceği görülüyor. Fakat bu durum aynı zamanda MbS ve Suud hanedanının halkların “duvarına” çarpacağı süreyi de kısaltıyor. 

Yeni Çatışmalar Öncesi Son Diplomasiler

(Toplumsal Özgürlük, Kasım 2018 sayısı)

Muhaliflerin tamamen İdlib’e gönderilmesiyle son perdesi açılan Suriye’deki savaşta “diploma-tik süreç” ağırlığını ve hızını arttırıyor. Türkiye ile Rusya arasında varılan anlaşmayla somutla-şan “diplomatik süreç”, İstanbul Zirvesi ve kurulan “Küçük Grup” ile seviyeyi küresel boyuta taşıdı. 

Rusya’nın hesapları 

İstanbul da Cenevre, Astana, Soçi’den sonra Suriye’deki savaşın tartışıldığı yer olma şerefine nail oldu. Keza diğer kentlerde olduğu gibi İstanbul’da da çözümden çok pazarlık hasıl oldu. Fransa, Almanya ve Türkiye “rejim” tanımlamasıyla Esad’ın gidişinde ısrarcı olduğunu göste-rirken, Rusya da “Suriye Arap Cumhuriyeti” vurgusuyla bu ısrara direneceğini belirtti. Suriye’nin geleceği için “farklı” düşüncelere sahip olan bu ülkeleri bir araya getiren ise sahada inisiyatiflerini arttırma çabaları. Rusya, Türkiye’den sonra Fransa ve Almanya ile ilişki kurmayı başararak ABD’yi “kısmen” de olsa ekarte edip, esas aktör olduğunu teyit ettirdi. Fransa ve Almanya da Rusya’nın bu esas aktörlüğünü kabullenerek ABD’den ayrı, kendi çıkarlarını öne alan kanallar açma konusunda bir tık daha ilerlemiş oldular. 

Buna karşılık ABD ise İngiltere, Fransa, Almanya, Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün’den olu-şan “Küçük Grup”u 26 Eylül’de New York’ta toplayıp “Savaşa askeri çözüm yok ve siyasi çözüme alternatif de yok” diyen bir bildiri açıkladı. 

Daha önce bölge ülkelerini esas alarak grup-lar kuran ABD, bu sefer İngiltere, Fransa, Almanya gibi küresel güçleri yanında tutarak hem Rusya’nın çatlaklardan yaralanma gayretine ket vurmayı hem de sıkışan “Esad karşıtlarına” yeni bir alan açmayı amaçlıyor. 

Kısa ve orta vadede Rusya’nın inisiyatifini kıramayacağını öngören ABD, bu süreçte inisiyatif almayı isteyen İngiltere, Fransa, Almanya’ya alan açarak Rusya’yı yıpratma görevini onların üzerine yıkmayı, böylece Çin’le daha fazla “ilgilenebilmeyi” planlıyor. ABD diğer yandan “Esad karşıtlarını” ayakta tutarak orta vadede tekrardan Esad’a yönelik hamlenin tohumlarını atmakta. 

Tansiyon yükseliyor 

Küresel güçlerin masa başı hamleleri süredursun, sahadaki tansiyon tekrardan yükseliyor. Türkiye ile Rusya’nın İdlib anlaşması cihatçı çeteler arasında “şimdilik” küçük çaplı çatışmalara yol açmış durumda. Diğer yandan Türkiye bu çeteleri Suriye Demokratik Güçleri’nin üzerine bir an önce sürerek sahadaki kontrolünü arttırmanın peşinde. 

SDG’de bir Afrin daha yaşamamak için mevzilerini güçlendiriyor. Savaş süresince tekrar görüldüğü üzere bugünkü “diplomatik süreç” de yeni çatışmalar öncesi pozisyon kapma mücadelesini yansıtıyor. Küresel güçlerin de sahada etkin olduğu bu son perdedeki çatışmalarda, halklar kendi adlarına müdahil olmadıkça, oldukça kanlı geçeceği görülüyor. 

Guglielmo Carchedi’nin “Başka Bir Avrupa İçin” adlı eseri üzerine

5 Eylül 1938 tarihinde doğan Guglielmo Carchedi, Amsterdam Üniversitesi İktisat ve Ekonometri Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmış Marksist bir...