(Toplumsal Özgürlük, Kasım 2018 sayısı)
Cemal Kaşıkçı cinayetiyle bir kez daha cani karakterini gösteren Suud hanedanı, Orta Doğu halk-larının “yeni” ve “reforme” edilmiş bir Suudi Arabistan beklentisinde bulunmamaları gerektiğini ortaya koydu. “Reformcu” prens Muhammed bin Selman’ın (MbS) hem cinayette rol oynaması hem de sonrasında resmen taltif edilmesi, gelenin gideni aratacağını gösteriyor.
Suud “aşınıyor”
“Arap Baharı”nın kendi kışına ulaşmasını engelleyen Suud, petro-dolarların verdiği güçle de Orta Doğu’da bölgesel güç olmaya yönelmişti. Bunun için Suriye’de Vahabi çetelerini destekleyen, Yemen’i yerle bir edip milyonlarca insanı açlık ve ölüme terk eden, “eski” ortağı Katar’la köprüle-ri atan Suud hanedanı bölgesel güç olma arzusuna ulaşmak bir yana, var olan gücü de giderek “aşınıyor”. Bu aşınmaya karşı “reformcu” prens MbS’nin Selman’ın liderliğinde neo-liberalizme içkin bir İs-lamcılıktan ödün vermeden “Arapçılığı” öne çıkaran Suud, kısa vadede isteklerine ulaşamadılar. Bölgede İran’ın etkisi geriletilemedi, Katar’a tamamen boyun eğdirilemedi ve Suriye’de Esad karşıtı güçlerin hakim oldukları tek yer olan İdlib’te de Türkiye bulunuyor. Dolayısıyla aşınmanın giderilmesi bir yana, uygulanan politikalar aşınmayı daha da arttırmasına neden oldu. Böylece reformcu prensin “büyüsü” bozuldu ve krallık tahtına varmadan veliahtlık sandalyesi sarsıldı.
”Yumuşama” yok
MbS, sarsılmayı engellemek ve büyüyü sürdürmek için şiddeti arttırmayı seçmiş durumda. Şidde-tini göstererek hem içeride hem de bölgede kendisinden başka alternatifi düşündürtmemeyi amaç-lıyor. Bu yüzden MbS’nin kurban olarak Cemal Kaşıkçı ve Türkiye’yi seçmesi ise tesadüf değil. Hanedana iktidarına karşı hiçbir muhalefeti olmayan ve Sovyetlere karşı Afganistan’da savaşan cihatçılarla bazukalı poz veren Kaşıkçı’nın MbS göre en önemli suçu Müslüman Kardeşler’e (MK) “yakın” olması. Hanedanın aşınmaya karşı sermayeyi öne çıkaran “yumuşak” politikalar izlemesini savunan Ka-şıkçı’nın katledilmesi, benzer politikaları savunmayı öneren “alternatif veliahtlara” verilen bir gözdağı. Öte yandan bölgede “yumuşama” olmayacağının da bir göstergesi. Cinayetin Türkiye’de işlenmesinin önemli bir boyutu ise Ankara’nın 9-10 Ekim’de Kuveyt ile askeri anlaşmalar imzalaması. Katar’dan sonra Kuveyt’i de Türkiye’ye kaptırmak istemeyen Suud, iki tarafa da “demir yumruğunun” hazır olduğunu ispat etme çabasında.
ABD’nin desteği
ABD ise Washington Post gibi “prestijli” bir gazetesinin yazarını katleden MbS’nin sırtını sıvazlamayı sürdürüyor. ABD kameralar önünde çeşitli tehditler savursa da milyarlarca dolar değerinde silah sattığı ve İsrail’den sonra Orta Doğu’daki en önemli uydusu Suudların arkasında duruyor.
ABD’den güç alan MbS’nin önümüzdeki dönemde de Orta Doğu’ya kan ve gözyaşı boca etmeye devam edeceği görülüyor. Fakat bu durum aynı zamanda MbS ve Suud hanedanının halkların “duvarına” çarpacağı süreyi de kısaltıyor.