1 Nisan 2019 Pazartesi

İsrail Savaşa Devam Diyor

(Toplumsal Özgürlük, Nisan 2019 sayısı)

ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki ileri karakolu, işgalci, siyonist İsrail’de meclis seçimleri 9 Nisan Salı günü gerçekleştirildi. Ortadoğu’ya savaş dışında bir şey getirmemiş olan İsrail’de gerçekleşen “demokratik” seçimlerde sağcı partiler meclisin çoğunluğunu elde ettiler. 

Çoğunluk sağcılarda 

Başbakan Netenyahu’nun sağcı Likud partisi yüzde 29,2 oy alıp 35 milletvekilliği kazanarak kıl payıyla birinci çıktı. Eski General Benny Grantz’in liderliğini yaptığı ve kendisini “merkezde” tanımlayan Mavi-Beyaz İttifakı da yüzde 29,2 oy alıp 35 milletvekilliği kazanarak ikinci oldu.

İktidar ortakları sağcı Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Tevrat Muhafızları Partisi 8’er milletvekilliği, diğer sağcı partiler Birleşik Sağ ve İsrail Evimiz de 5’er milletvekilliği kazandılar.

Uzun yıllar İsrail’de iktidar ortağı olan “solcu” İşçi Partisi ise yüzde 5 oy ile 6 milletvekilliğini ancak alabildi. Bunda “Solcular Yahudi olmanın ne olduğunu unuttu” diyerek Netenyahu’ya destek veren, İsrail’in en büyük telekomünikasyon şirketi Bezeq’in eski CEO’su Avi Gabbay’in İşçi Partisi’ni lideri olmasının payı büyük.

Hadaş ile Ta’al’in kurduğu Arap İttifakı ise yüzde 5 oy ile 6 milletvekilliği aldı.

Sonuç olarak 120 sandalyeli Knesset’in (İsrail meclisi) büyük çoğunluğunu sağcı partiler ele geçirmiş oldu. 

Savaş hükümeti 

Seçim öncesinde Trump’a Küdus ve Golan kararlarını almasını sağlayan, Filistin Özerk Yönetimi’nin kontrolündeki Batı Şeria’yı işgal etme sözü veren Netenyahu, kıl payı birinci olarak hem hakkındaki yolsuzluk davalarının bir süreliğine daha gündemden düşmesini sağladı hem de savaş politikalarına destek kazanmış oldu. 

Bu destekten güç alan Netenyahu, zaman kaybetmeden diğer sağcı partilerle koalisyona devam etme kararını da açıklamış durumda. 

Nitekim bu sağcı partiler de Netenyahu gibi seçim öncesinde Batı Şeria’nın işgali, iki devletli çözümü reddetme gibi konularda “vaatlerde” bulunmuşlardı. Bu yüzden İsrail’de seçim sonrasında bir “savaş hükümetinin” kurulacağından pek kimsenin şüphesi yok. 

Seçim öncesinde Batı Şeria ve Gazze’ye yönelik saldırıların artması “savaş hükümetinin” gelişinin ve gelecekte neler yapacağının haberini veriyor. 

Netenyahu değil halklar belirleyici 

Netenyahu liderliğindeki savaş hükümetinin ilk olarak Filistin’deki direniş hareketini çökerterek arkasını sağlama almayı, sonrasında bölgede İran etrafında oluşturulan çembere dahil olarak İran’a saldırmayı hedeflediğinden kimse kuşku duymuyor. Fakat başta on yıllardır direnen Filistin halkı olmak üzere savaşın getirdiği yoksulluk ve ölümlere karşı direnişleri filizlendiren Ortadoğu halkları, Netenyahu ve onun savaş hükümetinin hedeflerinin gerçekleşmesinin önünde büyük bir engel olarak duruyorlar. 

İdlib Operasyonu “Kapıda”

(Toplumsal Özgürlük, Nisan 2019 sayısı)

Suriye’deki savaşta, Fırat’ın doğusu ile birlikte savaş halinin sürdüğü tek yer olan İdlib’te “gerilim” giderek artıyor. Elleri tetikte bekleyen taraflar, bir süredir hakim olan “ateşkesin” sonu için şimdiden harekete geçmeye başladılar. 

İdlib’te ne oldu? 

Suriye’nin çeşitli yerlerindeki cihatçıların anlaşmalarla İdlib’e taşınmasıyla bölge bir nevi Cihadistan’a dönüştürülmüştü. Bu bölgenin hamiliği de Soçi ve Astana görüşmeleriyle Türkiye’ye verilmişti. 17 Eylül 2018’de yapılan Soçi anlaşması ile de Türkiye’ye bölgedeki cihatçıların ağır silahlarını teslim etmeleri ve Halep ile Lazkiye arasındaki M-4 ve Halep ile Hama arasındaki M-5 otoyollarının açılması görevi verilmişti.

Geçen 7 aya rağmen bunları hiçbiri gerçekleşmedi, üstüne üstlük bölgenin yüzde 90’ı geçtiğimiz Ocak ayında El-Kaide bağlantılı El-Nusra’ya geçti. ÖSO ve diğer cihatçı grupları Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı operasyonu bölgesine itekleyen El-Nusra, Esad “muhalifleri” içerisinde en güçlü örgüt oldu. 

Askeri güç belirleyici 

El-Nusra’nın İdlib’e hakim olması, Rusya-İran-Suriye cephesinin saldırmak için gerek duydukları meşruiyeti sağlaması açısından uzun zamandır beklenmekteydi. Nitekim Şubat ayı itibariyle aralıklarla Rusya’nın hava saldırıları, Nisan ayı ile itibariyle de Suriye’nin hava ve top saldırıları artmış durumda. 

Fakat hava ve top saldırıları sivilleri savaş bölgesinde uzaklaştırmayı ve cihatçılara korku salmayı amaçlamakla birlikte cihatçılara ciddi bir zarar vermiyor. Bu nedenle kara harekatı şart. 

Kara harekatının ise cihatçı sayısının fazlalığı, cihatçıların gidecek bir yerleri olmamalarından kaynaklı ölümüne savaşma ihtimallerinin yüksek olmasından dolayı oldukça zorlu geçeceği görülüyor. Cihatçı sayıları ise kaynaklara göre değişiklik gösteriyor. Birleşmiş Milletler’e göre 30 bin cihatçı bulunurken, Suriye devletine göre 100 bin cihatçı bulunuyor. Bu cihatçıların arasındaki El-Nusracıların sayısının ise 10 bin ila 40 bin arasında olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla böyle bir güce karşı savaşmak, ciddi bir hazırlıkla birlikte büyük bir askeri güç gerektiriyor. Nitekim İran ve Suriye böyle bir gücün hazırlanması için çalışmalarına tam gaz devam etmekteler. 

Rusya belirleyici 

İdlib operasyonu için Rusya, İran ve Suriye’nin beklediği koşullar oluşmuş ve hazırlıklar başlamış olsa da diğerlerine nazaran Moskova ayak sürüyor. İran ve Suriye bir an önce İdlib’i almak isterken Rusya Türkiye’nin durumundan kaynaklı ağırdan alıyor. Rusya S-400 füzeleri ve F-35 uçağı meseleleri yüzünden “Batı” ile arası açılan Türkiye’yi hem kaybetmeme hem de İdlib’i temizlemenin maliyetini olabildiğince az ödeme derdinde. Diğer yandan da İran’ın Suriye’de giderek artan etkisini dengelemek isteyen Moskova, İdlib operasyonunun kaçınılmazlığını da göz önüne aldığında operasyona dahil olmak mecburiyetinde olduğunun farkında. 

Sonuç olarak oluşan koşullar İdlib operasyonunun yakın zamanda gerçekleşeceğini gösteriyor. Operasyonun zamanı, niteliği ve gelişeceği süreç konusunda büyük oranda, güçler arasındaki dengeyi koruyabildiği taktirde, Rusya belirleyici olacaktır. 

MHP’nin İttifaktaki Gücü Artıyor

(Toplumsal Özgürlük, Nisan 2019 sayısı)

31 Mart’ı Türkiye’nin “beka” meselesi gören Cumhur İttifakı, şimdi kendi “bekasına” dair kaygılarla baş etmeye çalışıyor. İttifakın ortaklarından MHP, özellikle AKP’den aldığı belediyelerinden dolayı “beka” kaygısını ortağına nazaran daha az yaşamakla birlikte ittifak içerisindeki gücünü de arttırmış durumda. 

MHP AKP’den (ç)alıyor 

24 Haziran’da özellikle İç Anadolu’da ve Doğu Anadolu’da AKP’den kayan oyları almayı başaran MHP, bu trendi Batı Karadeniz ve İç Ege’ye taşıdı. Batı Karadeniz’de Karabük ve Bartın’daki belediyelerine Kastamonu, Çankırı ve Amasya’yı, İç Ege’de de Manisa’nın yanına Kütahya’yı ekleyen MHP, Karaman, Erzincan ve Bayburt’u da AKP’den aldı. MHP ayrıca İl Genel Meclisi oylarını da AKP’den aldığı oylarla arttırdı. Sonuç olarak 2014 seçimlerinde 3 büyükşehir, 5 il, 106 ilçe belediyesi alan MHP, 31 Mart’ta 1 büyükşehir, 10 il, 145 ilçe belediyesi kazandı. 

Böylece Adana ve Mersin gibi iki büyükşehir belediyesini kaybeden MHP, ortağından (ç)aldıklarıyla uğradığı zararı kısmen azaltabildi. 

MHP’nin “sert” gücü 

MHP’nin özellikle Anadolu’nun irili ufaklı kentlerinde AKP’den oy almaya devam etmesi, AKP kitlesinin alternatif olarak MHP’yi gördüğünü gösteriyor. 

Ekonomik krizin derinleşmesiyle tefeci-bezirgan kökenli Anadolu sermayesi, kimi fraksiyonlar aracılığıyla elde edilecek devlet desteğine daha çok bel bağlamakta. 

Dolayısıyla, AKP’den “kısmen” ayrılıp MHP’ye geçerek hem AKP’ye güçlerini gösterip daha fazla pay koparmayı hem de iktidar ve pasta paylaşımında daha fazla söz sahibi olmayı amaçladıkları görülüyor. 

Esas olarak da, krizin daha da derinleşmesi halinde işçilerden ve emekçilerden gelecek direnişleri ve oluşacak halkçı yerel dinamikleri de MHP’nin “sert” gücüyle karşılamayı planlamaktalar. 

Cumhur İttifakı’na devam 

Cumhur İttifakı’nın büyükşehirlerde kaybetmesi, faşizmi inşa çabalarını sekteye uğrattı. Fakat 31 Mart ardına Bahçeli’nin yaptığı açıklamalar, MHP’nin faşizmin inşasında ve İttifakın devamında ısrarlı olduğuna işaret ediyor. Ekonomik kriz, kayyumların Kürt illerinde ters tepmesi, yaklaşan İdlib operasyonu iktidara geri adım atma veya esnekleşme şansı vermiyor. 

Öte yandan ittifak içinde güç kazanan MHP, devlet aygıtı içerisindeki konumlanmasını güçlendirmesinden dolayı, iktidarın politikalarına daha fazla yön vermeye çalışacaktır. 

Özellikle Kürt sorunu ile emekçilerin direnişiyle birlikte yükselecek devrimci-halk-

çı hareketlere karşı şiddetin artırılması için çaba göstererek “despotluğun” bir anlamda da kendisinin bekasını sürdürmeye çalışacaktır. 

Fakat MHP’nin hesaplarının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini MHP’nin gücünden çok, seçimlerde AKP-MHP iktidarının yenilmezlik halesini dağıtarak kendisini gösteren işçilerin, kadınların ve halkların yükselen direnişinin vereceği cevap belirleyecek. 

Guglielmo Carchedi’nin “Başka Bir Avrupa İçin” adlı eseri üzerine

5 Eylül 1938 tarihinde doğan Guglielmo Carchedi, Amsterdam Üniversitesi İktisat ve Ekonometri Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmış Marksist bir...