(Toplumsal Özgürlük, Ocak Şubat 2023 sayısı)
“Seçim” anı yaklaştıkça siyasal alandaki gerilim giderek artıyor. Artan gerilimin siyasal öznelerin konumlandığı zemini sarsıntılara uğratması özneler arasında var olan dengelerin ve öznelerin duruşlarının “değişmesine” neden oluyor. 6’lı Masa’da yer alan “muhalif ” öznelerin “değişmesine” ise gerilim ve sarsıntıdan çok iktidara ulaşma hayalinin esrikliği yol açmakta.
Akşener’in şükranı
Karadeniz gezisi ve gezinin ardından yaptığı had bildiren açıklamalarıyla adaylık umutlarını suya düşüren İmamoğlu, verilen hapis ve siyaset yasağı cezası ve “kayyım” tehdidiyle tekrardan potaya girdi. Saraçhane’ye giden ilk “lider” olarak İmamoğlu’nun umutlarını canlandıran Akşener, adaylığına kesin gözüyle bakan Kılıçdaroğlu’na da bir darbe vurmuş oldu. Akşener’in, çok değil sadece dört ay önce, “ölünceye kadar şükran duyacağını” ilan ettiği Kılıçdaroğlu’na böyle bir darbe vurmasının altında “kişiliğinden” çok “nesnel” ve “sınıfsal” nedenler yatmakta. Kapitalizmin kriziyle birlikte süregelen devlet krizinin siyasal alanda yol açtığı boşluklardan halkçı güçlerin “sızarak” önemli ve belirleyici özneler haline gelmesi ihtimali, devletlûları ve sermayedarları telaşlandırmakta. Bozkurt işareti yapsa da iç hesaplaşmada “şehit” olan ülkücüleri sahiplense de uluslararası finans-kapitalin ayağına kadar giderek güvence verse de Kılıçdaroğlu’nun “lanetli” “Alevi” ve “Kürt” kimliklerine sahip olması ve ayrıca Kılıçdaroğlu kliğinin laftan ibaret “sosyal demokrat” söylemleri bile devletlûların ve sermayedarların var olan bu telaşını artırıyor. Neoliberalizmden ve otoriter devlet anlayışından milim sapmak istemeyen bu güruh için gerek konuşması gerek davranışları gerekse üslubuyla Erdoğan’ın güncel versiyonu gibi duran İmamoğlu bu bağlamda oldukça iyi bir biçilmiş bir kaftan. Dolayısıyla devletlûlara ve sermayedarlara olan bağlılığını İçişleri Bakanlığı döneminde kanlı bir şekilde gösteren Akşener için gerektiğinde “vefa” bir semtin, “şükran” ise eski bir yol arkadaşının ismi olabiliyor.
“Küçükler”
İktidar hayalinin esrikliği sadece masanın iki büyüğünü değil, “küçükleri” de kendinden geçiriyor.
Bakanlıkların sosyal medyada paylaşılmasından Davutoğlu’nun “genel başkanlar cumhurbaşkanı kadar imza yetkisine sahip olacak” açıklamasına kadar “küçüklerin” her gün yeni bir konuyla gündeme gelmeleri, masanın ayaklarının yere basmadığına işaret ediyor. Bu kendinden geçmişlik haline ise her geçen gün derinleşen yoksulluk, işsizlik, pahalılıkla mücadele eden halkı, Erdoğan karşısında kendilerine mecburen oy verecek bir “sürü” olarak görmeleri neden oluyor. Fakat çeşitli biçimlerde süregelen irili ufaklı mücadelelerle “sürü” değil “özne” olduğunu bilincine varan halkın, kendinden geçen “Altılılar”ın nesnesi olmayı değil, kendi seçeneğini ve yolunu yaratmayı tercih etmesi olasılığı her geçen gün daha da somut hale geliyor.
Ve bu somutluğa değil de iktidar hayaline sarılmayı sürdüren “Altılılar”ın kendilerini de seçimleri de kaybetmesi oldukça doğal olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder