19 Ağustos 2025 Salı

(Çeviri) Eleştirel Araştırmanın Eleştirisi (3) – Jean-Paul Sartre

Çevirenin Notu: Jean-Paul Sartre’nin Diyalektik Aklın Eleştirisi kitabının ilk cildinin ikinci kısmı olan “Eleştirel Araştırmanın Eleştirisi”nden bu hafta “Eleştirel Araştırma ve Eylem” ve “Stalinizm Sorunu” başlıklı bölümlerinin çevirisini yayımlıyorum.

5 – Eleştirel Araştırma ve Eylem

Ancak terimlerimizi hem derinleştirmeli hem de sınırlandırmalıyız. Zira araştırmanın düşünümsel olması gerektiğini söylediğimde, momentlerinin tikelliği içinde, tıpkı düşüncenin insan praksisinden ayırt edilemeyeceği gibi, gelişen bütünselleştirmeden de ayrılamayacağını kastediyorum. Başka bir yerde, düşüncenin asalak, farklı bir bilinç olarak değil, belirli "bilinçlerin" ayırt edici yapısı olarak düşünülmesi gerektiğini göstermiştim. Eğer gerçekliğin verili bir bölgesinde bir bütünselleştirme gelişiyorsa, bu benzersiz koşullarda meydana gelen benzersiz bir süreç olmalıdır ve epistemolojik bakış açısından, onu açıklayan ve onları içselleştirerek bireyselleştiren tümelleri üretecektir. (Gerçekten de, insanınki de dahil olmak üzere tarihin oluşturduğu tüm kavramlar benzer şekilde bireyselleştirilmiş tümellerdir ve bu bireysel süreç dışında hiçbir anlamları yoktur). Eleştirel araştırma ancak bu sürecin bir momenti olabilir ya da başka bir deyişle, bütünselleştirici süreç gelişiminin belirli bir anında kendisini eleştirel araştırma olarak üretir. Ve bu eleştirel araştırma bireysel hareketi düşünme yoluyla kavrar, yani eylemin kendisine düşünümsel bir yapı kazandırdığı belirli bir momenttir. Dolayısıyla diyalektiğin tümelleri - anlaşılabilirliğin ilkeleri ve yasaları - bireyselleştirilmiş tümellerdir; soyutlama ve tümelleştirme girişimleri ancak bu süreç için sürekli geçerli olan şemalarla sonuçlanabilir. Daha sonra, biçimsel çıkarımların (henüz bilinmeyen diğer ontolojik bölgelerin de bütünselleştirmeler olduğu soyut hipotezine dayanarak) ne kadar ileri götürülebileceğini göreceğiz; ancak, her halükarda, bu tür çıkarımla bilgi olma iddiasında bulunamazlar ve eğer mümkünlerse, tek faydaları, araştırmanın gerçekleştiği bütünselleştirme sürecinin tikelliğine daha fazla ışık tutmaktır.

6 - Stalinizm Sorunu

Bu, "herhangi biri" kelimesini nasıl anlamamız gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Eğer bütünselleştirme, bütünselleştirici praksisinin zorunlu cisimleşmesi olarak bir eleştirel bilinç momenti üretiyorsa, o zaman bu momentin yalnızca belirli zaman ve yerlerde ortaya çıkabileceği açıktır. Hem derin gerçekliğinde hem de görünüm biçimlerinde, bu tikel bütünselleştirmenin karakteristik sentetik kuralı ve bu kurala göre aşması ve kendi içinde koruması gereken önceki koşullar tarafından koşullandırılmıştır. Kendimi daha açık ifade etmek için şunu söylememe izin verin - eğer varsaydığımız gibi, bütünselleştirme bölgesi bizim için insanlık tarihi ise - diyalektik Aklın eleştirisi, tarihsel bütünselleştirme diyalektik dediğimiz bireyselleşmiş tümeli üretmeden önce, yani Hegel ve Marx'ın felsefelerinde kendisi için ortaya konmadan önce ortaya çıkamazdı. Diyalektik rasyonalite kavramını belirsizleştiren ve praksis ile onu açıklayan bilgi arasında yeni bir ayrılık yaratan suiistimallerden önce de ortaya çıkamazdı. Gerçekten de Eleştiri, etimolojik anlamını ve kökenini, doğruyu yanlıştan ayırma, bütünselleştirici faaliyetlerin sınırlarını tanımlama ve böylece onlara geçerliliklerini iade etme ihtiyacından alır. Başka bir deyişle, Stalinist idealizm hem epistemolojik yöntemleri hem de pratikleri katılaştırmadan önce, tarihimizde eleştirel araştırma gerçekleşemezdi. Yalnızca, bizim bu 'Tek Dünya'mızda, Stalinist dönem sonrasını karakterize eden yeniden düzenlemenin entelektüel ifadesi olarak ortaya çıkabilirdi. Dolayısıyla, eleştirel araştırmayı herkesin yapabileceğini iddia ettiğimizde, bunun herhangi bir dönemde yapılabileceği anlamına gelmez. Bugün herhangi biri anlamına gelir. O halde 'herhangi biri' ne anlama gelmektedir? Bu terimi, tarihsel bütünselleştirmenin var olabilmesi için, herhangi bir insan yaşamının bütünün (bütünselleştirici hareketin) ve tam da her şeye ve herkese karşı olduğu ölçüde tüm yaşamların doğrudan ve dolaylı ifadesi olduğunu belirtmek için kullanıyoruz. Sonuç olarak, herhangi bir yaşamda (koşullara bağlı olarak az ya da çok açık bir şekilde de olsa) bütünselleştirme, kör ilkesiz praksisin ve katılaşmış düşüncenin birbirinden ayrılmasını, ya da başka bir deyişle, dünyanın bütünselleştirici faaliyetinin bir momenti olan diyalektiğin belirsizleşmesini sağlar. Hoşnutsuzluk ve zaman zaman da ıstırap içinde yaşanan bu çelişki sayesinde bütünselleştirme, herkesi, bireysel kaderinin bir parçası olarak, entelektüel araçlarını yeniden gözden geçirmeye zorlar; ve bu aslında insan gelişiminin yeni, daha ayrıntılı, daha bütünleşik ve daha zengin bir momentini temsil eder. Aslında bugün, diyalektiği kendisi hakkında sorgulamaya yönelik (elbette bu da dahil olmak üzere) hepsi ilginç ve hepsi tartışmaya açık çok sayıda girişimin ortaya çıkışına tanık oluyoruz. Bu, yalnızca eleştirel araştırmanın kökeninin diyalektik olduğu anlamına gelmiyor, aynı zamanda herkeste düşünümsel ve eleştirel bir bilincin ortaya çıkmasının, kişinin kendi yaşamı aracılığıyla, bütünün bir ifadesi olarak kavranan tarihsel bütünselleştirme momentini kavramaya yönelik bireysel girişimler biçimini aldığı anlamına da geliyor. Dolayısıyla, en doğrudan ve en yüzeysel haliyle, bütünselleştirmenin eleştirel araştırması, kendisini düşünümsel olarak eleştirdiği ölçüde, araştırmacının yaşamının ta kendisidir. Soyut anlamda bu, yalnızca bütünselleştirme bölgesinde yaşayan bir insanın, kendisini bütünselleştirici hareketle birleştiren içsellik bağlarını kavrayabileceği anlamına gelir.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

(Çeviri) Eleştirel Araştırmanın Eleştirisi (3) – Jean-Paul Sartre

Çevirenin Notu: Jean-Paul Sartre’nin Diyalektik Aklın Eleştirisi kitabının ilk cildinin ikinci kısmı olan “Eleştirel Araştırmanın Eleştirisi...