Çevirenin Notu: Jean-Paul Sartre’nin Diyalektik Aklın Eleştirisi kitabının ilk cildinin ikinci kısmı olan “Eleştirel Araştırmanın Eleştirisi”nden bu hafta “Eleştirel Araştırma ve Eylem” ve “Stalinizm Sorunu” başlıklı bölümlerinin çevirisini yayımlıyorum.
5 – Eleştirel Araştırma ve Eylem
Ancak
terimlerimizi hem derinleştirmeli hem de sınırlandırmalıyız. Zira araştırmanın düşünümsel
olması gerektiğini söylediğimde, momentlerinin tikelliği içinde, tıpkı
düşüncenin insan praksisinden ayırt edilemeyeceği gibi, gelişen bütünselleştirmeden
de ayrılamayacağını kastediyorum. Başka bir yerde, düşüncenin asalak, farklı
bir bilinç olarak değil, belirli "bilinçlerin" ayırt edici yapısı
olarak düşünülmesi gerektiğini göstermiştim. Eğer gerçekliğin verili bir
bölgesinde bir bütünselleştirme gelişiyorsa, bu benzersiz koşullarda meydana
gelen benzersiz bir süreç olmalıdır ve epistemolojik bakış açısından, onu
açıklayan ve onları içselleştirerek bireyselleştiren tümelleri üretecektir.
(Gerçekten de, insanınki de dahil olmak üzere tarihin oluşturduğu tüm kavramlar
benzer şekilde bireyselleştirilmiş tümellerdir ve bu bireysel süreç dışında
hiçbir anlamları yoktur). Eleştirel araştırma ancak bu sürecin bir momenti
olabilir ya da başka bir deyişle, bütünselleştirici süreç gelişiminin belirli
bir anında kendisini eleştirel araştırma olarak üretir. Ve bu eleştirel araştırma
bireysel hareketi düşünme yoluyla kavrar, yani eylemin kendisine düşünümsel bir
yapı kazandırdığı belirli bir momenttir. Dolayısıyla diyalektiğin tümelleri -
anlaşılabilirliğin ilkeleri ve yasaları - bireyselleştirilmiş tümellerdir;
soyutlama ve tümelleştirme girişimleri ancak bu süreç için sürekli
geçerli olan şemalarla sonuçlanabilir. Daha sonra, biçimsel çıkarımların (henüz
bilinmeyen diğer ontolojik bölgelerin de bütünselleştirmeler olduğu
soyut hipotezine dayanarak) ne kadar ileri götürülebileceğini göreceğiz; ancak,
her halükarda, bu tür çıkarımla bilgi olma iddiasında bulunamazlar ve eğer
mümkünlerse, tek faydaları, araştırmanın gerçekleştiği bütünselleştirme
sürecinin tikelliğine daha fazla ışık tutmaktır.
6 - Stalinizm
Sorunu
Bu,
"herhangi biri" kelimesini nasıl anlamamız gerektiğini açıkça ortaya
koymaktadır. Eğer bütünselleştirme, bütünselleştirici praksisinin zorunlu
cisimleşmesi olarak bir eleştirel bilinç momenti üretiyorsa, o zaman bu momentin
yalnızca belirli zaman ve yerlerde ortaya çıkabileceği açıktır. Hem derin
gerçekliğinde hem de görünüm biçimlerinde, bu tikel bütünselleştirmenin
karakteristik sentetik kuralı ve bu kurala göre aşması ve kendi içinde koruması
gereken önceki koşullar tarafından koşullandırılmıştır. Kendimi daha açık ifade
etmek için şunu söylememe izin verin - eğer varsaydığımız gibi, bütünselleştirme
bölgesi bizim için insanlık tarihi ise - diyalektik Aklın eleştirisi, tarihsel
bütünselleştirme diyalektik dediğimiz bireyselleşmiş tümeli üretmeden önce,
yani Hegel ve Marx'ın felsefelerinde kendisi için ortaya konmadan önce ortaya
çıkamazdı. Diyalektik rasyonalite kavramını belirsizleştiren ve praksis ile
onu açıklayan bilgi arasında yeni bir ayrılık yaratan suiistimallerden önce de
ortaya çıkamazdı. Gerçekten de Eleştiri, etimolojik anlamını ve
kökenini, doğruyu yanlıştan ayırma, bütünselleştirici faaliyetlerin sınırlarını
tanımlama ve böylece onlara geçerliliklerini iade etme ihtiyacından alır. Başka
bir deyişle, Stalinist idealizm hem epistemolojik yöntemleri hem de pratikleri katılaştırmadan
önce, tarihimizde eleştirel araştırma gerçekleşemezdi. Yalnızca,
bizim bu 'Tek Dünya'mızda, Stalinist dönem sonrasını karakterize eden yeniden
düzenlemenin entelektüel ifadesi olarak ortaya çıkabilirdi. Dolayısıyla,
eleştirel araştırmayı herkesin yapabileceğini iddia ettiğimizde, bunun
herhangi bir dönemde yapılabileceği anlamına gelmez. Bugün herhangi biri
anlamına gelir. O halde 'herhangi biri' ne anlama gelmektedir? Bu terimi,
tarihsel bütünselleştirmenin var olabilmesi için, herhangi bir insan yaşamının
bütünün (bütünselleştirici hareketin) ve tam da her şeye ve herkese karşı
olduğu ölçüde tüm yaşamların doğrudan ve dolaylı ifadesi olduğunu belirtmek
için kullanıyoruz. Sonuç olarak, herhangi bir yaşamda (koşullara bağlı olarak
az ya da çok açık bir şekilde de olsa) bütünselleştirme, kör ilkesiz praksisin
ve katılaşmış düşüncenin birbirinden ayrılmasını, ya da başka bir deyişle,
dünyanın bütünselleştirici faaliyetinin bir momenti olan diyalektiğin belirsizleşmesini
sağlar. Hoşnutsuzluk ve zaman zaman da ıstırap içinde yaşanan bu çelişki
sayesinde bütünselleştirme, herkesi, bireysel kaderinin bir parçası olarak,
entelektüel araçlarını yeniden gözden geçirmeye zorlar; ve bu aslında insan
gelişiminin yeni, daha ayrıntılı, daha bütünleşik ve daha zengin bir momentini
temsil eder. Aslında bugün, diyalektiği kendisi hakkında sorgulamaya
yönelik (elbette bu da dahil olmak üzere) hepsi ilginç ve hepsi tartışmaya açık
çok sayıda girişimin ortaya çıkışına tanık oluyoruz. Bu, yalnızca eleştirel araştırmanın
kökeninin diyalektik olduğu anlamına gelmiyor, aynı zamanda herkeste düşünümsel
ve eleştirel bir bilincin ortaya çıkmasının, kişinin kendi yaşamı aracılığıyla,
bütünün bir ifadesi olarak kavranan tarihsel bütünselleştirme momentini kavramaya
yönelik bireysel girişimler biçimini aldığı anlamına da geliyor. Dolayısıyla,
en doğrudan ve en yüzeysel haliyle, bütünselleştirmenin eleştirel araştırması,
kendisini düşünümsel olarak eleştirdiği ölçüde, araştırmacının yaşamının ta
kendisidir. Soyut anlamda bu, yalnızca bütünselleştirme bölgesinde yaşayan bir
insanın, kendisini bütünselleştirici hareketle birleştiren içsellik bağlarını
kavrayabileceği anlamına gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder