Geçtiğimiz hafta soykırımcı ve işgalci İsrail’in İran’a saldırısıyla başlayan füze savaşı, bir haftasını doldurmuş durumda. Bugüne kadar gerçekleşen saldırılara hem nicelik hem de nitelik açısından bakıldığında savaşın “politik” yanının askeri tarafına ağır basmaya devam ettiği görülüyor. Taraflar saldırılarını politik hedeflerine göre gün be gün değiştirirken, destekçileri de küresel ve bölgesel düzlemdeki politikalarına göre konumlarını almaya çalışıyorlar.
İsrail Güçlü Ama?
Soykırımcı ve işgalci İsrail,
sürpriz ve güçlü saldırılarıyla İran’a ciddi darbe vurmuştu. İran’ın nükleer
programını iki yıl geciktirmenin[1] yanı
sıra üst düzey askeri isimleri de öldürerek gücünü gösteren soykırımcı
işgalciler, molla rejiminin yıkılması işaretini vermiştiler. Nitekim işaretin
sahipleri açıklamalarıyla mesajı aldıklarını gösterseler de “henüz” harekete
geçmediler. Bu hareketsizlikte İran’ın etkili karşı saldırısı kadar soykırımcı
işgalcilerin “yalnızlığının” da payı var.
Soykırımcı işgalcilere el veren
ve hatta “pis işlerini yaptıkları”[2] için
teşekkür eden “Batı”, rejimin yıkılması konusunda “hemfikir” olabilmiş değil.
Bu durum soykırımcı ve işgalci İsrail’in saldırılarının ağırlığını füze
rampalarına ve nükleer çalışmalarının yürütüldüğü hedeflere vermesine neden
oluyor. İran’ın da rampaları mobilize etmesi ve nükleer çalışma alanlarını gizleyip
bombardımanlardan uzak tutmayı başarması saldırıları manasızlaştırıyor.
Dolayısıyla soykırımcı ve işgalci İsrail’in savaş uçakları ve füzeleri İran
havasını delik deşik etse de “sınırlı” bir sonuç getiriyor. Bunu aşmanın yolu
da “karadan” ilerlemeden ve daha güçlü bombardımandan, onların da yolu ABD’nin
“savaşa” katılımından geçiyor. Bu noktada da İran’ın hamlelerinin belirleyiciliği
ortaya çıkıyor.
İran Denge Arayışında
Sürpriz ve güçlü saldırılardan
dolayı ciddi kayıp yaşayan İran’ın kısa sürede toparlanması “şaşırtıcı” olsa da
B planının güçlü olduğunu da gösteriyor. İlk olarak geceleyin ve “eski”
füzelerle başlayan saldırıların günün değişik zamanlarına yayılarak “yeni ve
güçlü” füzelerle devam ettirilmesi, borsa ve içişleri bakanlığı gibi kritik
yerlerin hedeflenmesi ve füze atışlarının başta Arrowlar olmak üzere demir
kubbenin öğelerine ciddi mali ve maddi hasar vermesi İran’ın gücünün hiç de
“kof” olmadığını ortaya koyuyor. Bunlara ek olarak füzelerin isabet oranının
artışında Rusya’nın navigasyon sistemi GLONASS ile Çin’in navigasyon sistemi
BeiDou’nun[3] kullanılması
“ihtimalinin” olması, İran’ın elini güçlendiriyor.
İran saldırılarını ve
dolayısıyla elini güçlendirmesine rağmen var olan statükoyu koruma politikasından
da vazgeçmiyor. Dışişleri Bakanı Arakçi’nin Avrupalıların yanı sıra Türkiye,
Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerindeki mevkidaşlarıyla görüşmesi ve yakında
Moskova’ya gidecek olması İran’ın daha ileri gitmek yerine “dengeyi” istediğini
gösteriyor. Buradaki “denge” sadece karşılıklı saldırıların durması değil, aynı
zamanda Tahran’ın ABD ile yapılan nükleer müzakerelerde taviz vermek istemediği
anlamına da geliyor. ABD ise bu mesajı almamaya kararlı. Ki bu sabah (22
Haziran 2025) Fordow nükleer santralini vurarak bunu açıkça gösterdi.
ABD ve Çin
ABD bölgedeki “sivillerini”
çekerken askeri üslerini bombardıman ve savaş uçaklarını yığması ve İran’a saldırı
için Trump’a tam yetki verilmesinin ardından Fordow nükleer santralinin
vurulması ABD’nin İran’dan ciddi tavizler almada ısrarlı olduğunu gösteriyor.
Fakat burada Trump’ın “dengesiz” duruşu belirsizliği artırıyor.
Bir taraftan Netenyahu’nun
nükleer müzakereleri sabote etmesini önlemek için İran’a saldırıları durdurması
için “15 gün daha veren”[4] Trump, diğer yandan bölgeye yığdığı askeri
gücüyle İran’a saldırılarına devam edeceğini söylüyor.
Trump’ın “dengesizliğinin” ya da
“kafasını karışmasının” nedeni ise İran’a yönelik saldırı sonucunda bölgede ve
dünyada oluşacak durumun “belirsizliği” ve “kontrolsüzlüğü”. Rusya’nın
Suriye’den çekilmesiyle bölgedeki hegemonyasını güçlü bir şekilde tekrar kurma
fırsatı yakalayan Washington için belirsizliğin oluşması ve kontrol edilemeyen
irili ufaklı grupların ortaya çıkması ise istenen bir durum değil. Çünkü bu
durum kapıda bekleyenin içeri girmesine neden olabilir. Bu durumda bekleyen ise
İsrail’in saldırılarını “en sert” biçimde eleştiren Çin.
Nitekim İran’a açık maddi destek
vermekten kaçınsa da Pekin, İran’a balistik füze için hammadde desteği[5] sağlamış
durumda. Hakeza geçtiğimiz Nisan ayında Çin’in İran’a füze yapımında kullanılan
malzemeler gönderdiğinin ortaya çıkması (her ne kadar devletin bilgisinin
olmadığı söylense de) da ilişkilerin ciddiliğini ortaya koyuyor. Bu da Pekin’in
İran engelinin aşılarak kendisine yönelik kuşatmanın tamamlanmasına izin
vermeyeceğini ortaya koyuyor.
Sonuç olarak bakıldığında
füzelerin ve bombardımanların askeri bir sonuca ulaşmaktan çok, karşılık
mesajların iletildiği “mors alfabesinin” ışıklarına dönüşmüş durumda. Kapitalizmin
krizi ve paylaşım savaşı arttıkça mors alfabesinin ışıklarını başta kendi
gökyüzümüz olmak üzere bütün dünyadaki hava sahalarında görme sıklığımız artabilir.
[1] https://www.dw.com/tr/i%CC%87srail-i%CC%87ran%C4%B1n-n%C3%BCkleer-program%C4%B1-iki-y%C4%B1l-geriye-gitti/a-72991673
[2] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/merz-bu-israilin-hepimiz-icin-yaptigi-kirli-is-gorusunun-onay-gormesi-ve-paylasilmasindan-memnun/3603550
[3] https://thecradle.co/articles/how-irans-strategic-patience-switched-to-serious-deterrence
[4] https://www.ekonomim.com/dunya/trump-irana-en-fazla-iki-hafta-muhlet-veriyorum-haberi-825690
[5] https://gazeteoksijen.com/dunya/golbon-gemisiyle-ozel-sevkiyat-iranin-ortadoguda-kullanacagi-balistik-fuzeleri-cin-gonderdi-243738
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder