1 Ocak 2020 Çarşamba

“Dışarısı” İktidara Nefes Sağlıyor

(Toplumsal Özgürlük, Ocak Şubat 2020 sayısı)

“Stratejik Derinlik” ve “Komşularla Sıfır Sorun” sloganlarıyla huruç eyleyen AKP iktidarının dış politikası, artık parlak olmayan ve hatta kısa sürede unutulan söylemlerle eskisi kadar “hayal ve umut” saçmasa da bir süreklilik arz ederek devam ediyor. 

Hesaplar tutmadı 

Şam’daki Emevi Camii’nde Cuma namazı kılınması hedefiyle başlanılan Suriye seferi, “şimdilik” üç küçük bölgenin alınması, iki gözlem noktasının kuşatma altında olması ve içinde el-Kaide’nin “utangaç” uzantısı HTŞ’nin de olduğu bilimum cihatçı grupların hamiliğine varmış durumda. Ve bu durum “kötünün iyisi” olsa da durumun “daha kötüye” gitme ihtimali oldukça yüksek. 

Bu ihtimali yükselten ilk göstergelerden biri “Kuzey Suriye’de” yaşananlar. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı adı verilen operasyonlarla elde edilen üç bölge, YPG’yi bitirmek bir yana onun belkemiği olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) uluslararası bir aktör haline getirdi. Buna ek olarak son operasyon sonucunda Rusya ve Esad’ın sınırlara 

gelmesi hem YPG ve SDG’nin varlığını garanti altına aldı hem de “Katil Esed”in uzun yıllar sonra Türkiye sınırlarına gelmesini sağladı. Dolayısıyla Türkiye’nin bu hamleleri Suriye’de Kürtlerin statü kazanmasını kısa vadede engellemeyi başarmış olsa da, orta ve uzun vadede bunu engelleyebilmenin önünü de kendi eliyle kapatmış oldu. 

Sermayenin gözü doymuyor 

Diğer yandan Erdoğan’ın BM’deki konuşmasında birbirinden güzel tasarımlarla hazırlanmış haritalarla sergilediği TOKİ villalarını Kuzey Suriye’deki bölgelerde henüz inşa edemedi. Bunda bölgenin cihatçı grupların iç çatışmaları ve talan kavgaları nedeniyle “güvenli” olmamasının payı büyük. Fakat buna rağmen Afrin’den koparılan zeytin ağaçları ile toplanan tonlarca zeytin ve zeytinyağı, Cerablus’ta kurulan meslek yüksek okulu ve kurulan PTT vb. kamu kuruluşları, Türkiye sermayesinin murat ettiği rant ve talanı kısmen de olsa elde ettiğini ve gözünün daha da fazlasını elde etmekte olduğunu gösteriyor. 

Nitekim bu minvalde Türkiye sermayesinin göz koyduğu yerlerden biri de Libya. Doğu Akdeniz’deki savaşımda konum kazanma saikiyle atılan Libya adımı, ardında doğalgaz ve petrol hedeflerini de barındırıyor. Hafter’i düzenlediği operasyonlarla yolun sonunu görmeye başlayan Sarrac hükümetine uzatılan “askeri tezkerenin” bir anlamı da bu hedeflerin gerçekleştirilmesi ve güvenliğinin sağlanmasını içermekte. 

Durmak yok 

Bunlarla birlikte Libya, Orta Doğu’da tecrit yaşayan ve ABD ile Rusya’nın çizdiği çizgileri aşamayan iktidar için bir manevra alanı sağlıyor. Fakat Tunus ve Cezayir’in Erdoğan’ı reddetmesinin de gösterdiği üzere bu manevra alanı oldukça sınırlı. Yine de bu sınırlı manevra alanı, içeride ve dışarıda sıkışan iktidar için bir nefes sağlıyor. 

Bu nefes iktidara, Rusya ve Suriye’nin İdlib operasyonuyla sınırlara doğru kaçan on binlerce cihatçıyı onlarca uçak aracılığıyla Libya’ya göndermesinde olduğu gibi, yaşamını devam ettirmesini sağlıyor. Bu açıdan gerek Suriye gerekse Libya hamleleri iktidarın ve sermayenin krizleri aşmak için hiçbir kural tanımadıklarını ve tanımayacaklarını açıkça gösteriyor. Ta ki durdurulana kadar... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rusya Kuşatılıyor mu?

İsrail-İran arasındaki füze savaşının “şimdilik” bitmesinin ardından dünya rahat bir nefes almıştı. Fakat kapitalizmin yapısal krizi ve onun...