(Toplumsal Özgürlük, Mayıs Haziran 2017 sayısı)
Son dönemde yaptığı atılımlarla Ortadoğu’daki egemenliğini genişleten İran’da 19 Mayıs günü cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleşecek. Bu seçimi diğerlerinden önemli kılan nedenlerinin başında da bu “atılım” geliyor. Bundan dolayı da bu seçimler sadece İran’a değil, aynı zamanda Ortadoğu’daki herkese tesiri olacak bir etkiye sahip.
Muhafazakarların “duygusallığı”
Cumhurbaşkanlığına aday olacak kişileri belirlemekle görevli olan Anayasa Koruma Konseyi, başvuru yapan 1600’e yakın kişiden 6 kişinin adaylığını onaylamış durumda. Altı adaydan üç isim ön plana çıkıyor: şimdiki cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Tahran Belediye Başkanı Bakır Galibaf ve eski Başsavcı İbrahim Reisi. İran İslam Devrimi’nden bu yana adaylar, muhafazakarlar ve reformcular olarak sınıflandırılıyor. Galibaf ve Reisi muhafazakar, Humeyni ise reformcuların adayı olarak öne çıkarılıyor.
Tahran Belediye Başkanı olan Galibaf, eski polis şefi ve hava kuvvetleri komutanı. Medyada tanınırlığı yüksek olan Galibaf ’ın adı gerçekleşmeyen projeler, belediyeyi uğrattığı zararlardan dolayı yolsuzluklarla anılıyor.
Reisi ise Galibaf kadar “medyatik” olmasa da bilinen bir eski başsavcı. Reisi 1988’deki yargılamalarda binlerce muhalifin idam ettiren ölüm komitesinin dört üyesinden biri idi. Bundan dolayı “Katliam Ayetullahı” olarak da bilinen Reisi’nin adı Hamaney’in varisi olarak da geçiyor. Reisi ayrıca yıllık geliri yüz milyar dolarlar olan “Astan-i Kudsi Rezevi” isimli İran’ın en varlıklı vakfının başkanlığını yürütüyor.
2005-2013 yılları arasında cumhurbaşkanlığı yapan “muhafazakar” Ahmedinejad’ın adaylığı ise onaylanmadı. Hamaney’in “tavsiyesine” karşı çıkarak aday olan Ahmedinejad’ın adaylığının onaylanmamasının altında iktidarı döneminde büyük boyutlara varan yolsuzluklar bulunuyor.
Dolayısıyla muhafazakar adaylar vaatlerinden çok, paraya olan “duygusallıkları” ile ön plana çıkıyor.
Ruhani rahat değil
Yapılan anketlerde açık ara önde gözüken Ruhani, kadınların ve gençlerin desteğini almış durumda. İktidarı döneminde nükleer anlaşma sözünü yerine getiren Ruhani, beklenen ekonomik gelişmeyi sağlamamakla eleştiriliyor. Ruhani’nin verdiği tavizlere rağmen ekonomik atılımı sağlayamadığını ileri süren muhafazakarlar, tekrar nükleer silahlanma politikasını geçilmesini savunuyor. Ruhani ise ekonomik etkinin yeni yeni görüleceğini söyleyerek ikinci kez cumhurbaşkanlığını istiyor.
Halkta da vaat edilen ekonomik gelişmenin gerçekleşmemesinin hayal kırıklığı ile birlikte de öfke giderek artıyor. Golestan eyaletinde 42 kişinin öldüğü maden kazasında halkın Ruhani’nin arabasının tekmeleyip, camlarına vurmasında gösterdiği tepki Ruhani’nin işinin hiç kolay olmadığını gösteriyor.
Hamaney ise Ruhani’nin üzerindeki baskıyı arttırıyor. Özellikle Ruhani’nin Birleşmiş Milletler’in eğitimde cinsiyet eşitliğini arttırma programını desteklemesine sert tepki gösteren Hamaney, çizgileri net bir şekilde belirlemeye devam ediyor.
Öfke kabarıyor
Muhafazakarlar ile Reformcuların kısmen ortaklaştığı konu ise Ortadoğu. İki grup da İran’ın bölgedeki etkisinin korunması ve geliştirilmesinden yana. Fakat bu konu esasen bu iki grup tarafından değil, Hamaney tarafından belirleniyor. Bu konuda tek söz sahibi Hamaney. Her ne kadar “seçim” olsa da İran’da dini merciin siyasete ve sisteme egemen bir güce sahip. Fakat hem Ortadoğu’daki gelişmeler hem de halkın başta ekonomik duruma olan öfkesinin giderek artmaya başlaması, bu egemenlik üzerinde soru işaretleri doğuruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder