(Toplumsal Özgürlük, Haziran 2022 sayısı)
AKP-MHP iktidarı, faşizmi inşa çabalarını amok koşucusunu kıskandıracak şekilde sürdürürken CHP de üstündeki pası atma zahmetinde bulunuyor. Uzun zamandır hasreti çekilen bu zahmet, kimi kesimlerde “umut” yaratsa da CHP’nin varlığını sürdürmesi açısından zaruri bir çaba.
Sistemin korunması
Devleti kuran parti olmanın yanı sıra düzeni devam ettiren parti olma niteliğini gururla taşıyan CHP, içinden geçtiğimiz devlet krizinde de “ben buradayım” diyor. İşlevi krizleri çözmek yerine geçici bir süre steril ortam yaratmak olan CHP, kurulan altılı masaya başkanlık ederek, krize neden olan sistemi değiştirmeyi değil pürüzlerini gidermeyi amaçladığını gösteriyor. Kurulan masada halkın acil sorunları olan geçinme, işsizlik ve barınma gibi sorunları ele almayıp “gelecek güzel günlere” havale ediyor; cumhurbaşkanlığı ve başbakanlığın kimin olacağı şimdiden belirlenirken masanın devrilmemesi için ilkesizliğin kitabı yazılıyor. Irkçılığın palazlandırılmasına Kılıçdaroğlu “en iyi ülkücü benim” ile cevap veriyor, dinbazlık adına konulan yasaklara ise dindarları ve “masadaki ortakları” küstürmeme adına sessiz kalıyor. Siyasal alanın sağda konumlanmasına destek olan CHP, devlet krizinin çözümünü sağcı ve faşist güçlerin inisiyatifine bırakıyor. Fakat bu bile krizin ateşinin CHP’ye dokunmasını engelleyemiyor. Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza ve Ekrem İmamoğlu’na açılan dava ile CHP’ye “sınır çiziliyor”. Çizilen sınıra SADAT’ın kapısına gidilerek verilen cevap ise sınırı aşma çabasını değil “dengeleri bozarsan zararlı çıkarsın” mesajını verme niteliğini taşıyor.
Halkın öfkesi
Kılıçdaroğlu, Erdoğan “pürüzünün” giderilerek sistemin ve sistem içi dengelerin korunup devam etmesi için gösterdiği özeni halktan da “esirgemiyor”.
Aralık ayında düzenlenen Mersin mitingindeki halkın “beklenmeyen” öfkesini sönümlendirmek için öfkenin içini boşaltmaya çabalayan Kılıçdaroğlu ne yazık ki başarısız oldu. Halkın öfkesinin sönümlenmek bir yana her geçen gün artması, Kılıçdaroğlu’nu bu öfkeyi sisteme kanalize etme çabasına “itti”. İstanbul’da gerçekleşen 21 Mayıs mitinginde “Dindarı, dinsizi, sofusu, sufisi, Türkü, Kürdü, Arabı, Çerkezi, solcusu, sağcısı”na kadar bütün halkın birleştirici unsuru olduğunu ilan eden Kılıçdaroğlu, meydanı dolduran yüz binlerin öfkesini bir süre daha soğurabilme becerisine sahip olduğunu gösterdi.
Fakat derinleşen ekonomik kriz ve yoksulluk, halkın öfkesinin Kılıçdaroğlu’nun sönümlendirme ya da kanalize etme becerilerini aşacağına işaret ediyor.
Bu aşma yaşandığı takdirde (Kılıçdaroğlu’nun “Bize katılacaksınız” ya da İmamoğlu’nun “Vız gelir tırıs gider” söylemlerinin gösterdiği üzere) CHP’nin halkın öfkesinin yanında değil tam karşısında olması ihtimali işten bile değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder