(Toplumsal Özgürlük, Ekim 2011 sayısı)
30.218.000 km2’lik yüzölçümüyle dünyanın en büyük kıtalarından olan Afrika’nın, başta petrol, elmas, bakır, kakao gibi zenginliklere sahip olmasına rağmen, yoksulluk kader gibi yakasına yapışmış durumda. Öyle ki kara kıta, kendisine adını veren Romalılardan bu yana aynı kaderi yaşamaya devam ediyor. 19. yüzyıla kadar köleliğin hakim olduğu kıta, 1884-1885 yıllarında yapılan Berlin Konferansları ile Avrupalı devletler arasında bölüşülmüştü. 20. yüzyıldaki ulusal kurtuluş hareketleriyle bir nebze de olsa nefes alabilmeyi başaran kara kıtanın kapitalist devletler tarafından paylaşılması ve sömürülmesi, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla hızlandı.
Çin ve ABD Hamlelerini Yapıyor
Afrika’ya hamlelerini hızlandıran devletlerin başında, küresel güç olarak hızla yükselen Çin geliyor. Giderek artan enerji ihtiyacını giderebilmek için başta Angola ve Sudan olmak üzere büyük petrol rezervleri bulunan ülkelerle işbirliğini geliştiriyor. Bu ülkeler arasında Çad, Libya, Nijerya, Gabon da bulunmakta. Çin’in Afrika ülkelerinden aldığı petrol 2004 yılında ithal ettiği toplam petrolün yüzde 20’sini oluştururken bugün yüzde 40’lara ulaşmış durumda. Ayrıca Afrika ile olan ticaret hacmi de 100 milyar doları aşmış bulunmakta. Bunun yanı sıra Çin bu ülkelerin altyapı ihtiyacını gidermekte, genç kuşağı da Çin’deki üniversitelerde eğitmekte ve bu ülkelere kredi sağlamaktadır.
Çin’e karşılık ABD de kendi hamlelerini yapmakta. Bu doğrultudaki önemli adımlardan biri, Afrika’da AFRICOM’u kurmasıdır (2007). AFRICOM’un amacının İslamcı terör örgütlerine karşı savaşmak ve Afrika ülkelerini demokrasiye kavuşturmak olduğu belirtilse de, asıl amacın Çin’in yayılmasını önlemek ve kıtadaki ABD nüfuzunu artırmak olduğu bellidir. Nitekim açıklarında petrol olduğu bilinen Sao Tome ve Principe’ye donanma üssü kuran ABD, Fas ve
Liberya’ya da üs kurmaya hazırlanıyor. Diğer taraftan da ABD ordusu Senegal, Nijerya ve Güney Afrika gibi ülkelere askeri eğitim veriyor. Ayrıca ABD, Obama’nın Afrika kökenli olma- sını da kullanarak Afrika halkları üzerinde etki kurmaya çalışmaktadır.
AB ve Türkiye Pusuda
Afrika’yı paylaşma konusunda Çin ve ABD’nin ardından AB gelmektedir. Son 30 yılda Afrika’ya yapılan yardımın yüzde 60’ını karşılayan Avrupa, 2007 yılında Lizbon’da yapılan Avrupa Birliği-Afrika Zirvesi’yle Afrika’ya olan hamlelerini sıklaştırmaya başladı. AB Nijer’e 87 milyon, Angola’ya 150 milyon Euro yardımda bulunarak bu ülkelerin enerji zenginliğinden faydalanmaya çalışmakta. Diğer yandan AB’nin, sömürgeci dönemde Fransa’nın egemen olduğu Tunus ile Cezayir, İtalya’nın egemen olduğu Libya ve İngiltere’nin egemen olduğu Mısır’ın bulunduğu Kuzey Afrika’ya olan ilgisi devam etmekte.
Nitekim Libya’ya yönelik operasyona ilk başta İtalya karşı çıksa da Fransa’nın bastırması ve ilk askeri hamleyi yapmasıyla AB Libya operasyonunda başrolü oynadı. Bu başrolü karşılığında ise Libya petrolünün yüzde 35’ini kaptı. Keza Cezayir’den gelen doğalgaz da AB’nin kışın donmaması için büyük bir önem taşımakta. Ayrıca AB’ye olan göçün büyük oranda Kuzey Afrika’dan olması da, AB’nin güvenlik gerekçesiyle bölgeyle ilgilenmesine neden oluyor.
Kendisine verilen Neo-Osmanlı rolüyle, Ortadoğu’nun yanı sıra Afrika’ya da yönelen Türkiye’nin de kıtada önemli bir gücü bulunmakta. Afrika ülkeleri ile ticaret hacmi 20 milyar Dolara yaklaşan Türkiye, Afrika’da 2009 yılından bu yana 19 yeni büyükelçilik açtı. Türk ordusu da Cezayir, Gana gibi ülkelere askeri eğitim vermekte. Diğer yandan da Gülen Cemaatinin açtığı okullarla hamlelerini genişleten Türkiye, Müslüman ülke kimliğini öne çıkartarak hamlelerine meşru bir zemin sağlamaya çalışıyor.
Afrika’nın Çabaları
Bütün bunlara karşı Afrika ülkelerinin de birlik oluşturma çalışmaları sürdürmekte. Bugün kıtadaki ülkelerin siyasi birliğini sağlamak amacıyla Afrika Birliği, ekonomik kalkınmalarını sağlamak amacıyla da Afrika Kalkınma Bankası bulunmaktadır. Bu örgütlenmelerle tek pazar, parasal birlik ve siyasi entegrasyon hedeflenmektedir. Nitekim 2011 yılının ilk yarısında Zambiya, Etiyopya, Gana, Mozambik, Nijerya, Ruanda gibi ülkelerin büyüme oranlarının yüzde 6,5’in üzerinde olması, bu örgütlenmelerin kısmen başarılı olduğunu göstermektedir.
Öte yandan Somali büyük bir açlıkla karşı karşıya. Son 60 yılın en büyük kıtlık felaketiyle karşı karşıya olan Somali’ye bugüne kadar yapılan yardımların yeterli olmadığı, açlıktan ve kötü yaşam koşullarından ölümlerin süreceği belirtilmekte. Yüzlerce yıldır uygulanan sömürgeci/emperyalist politikaların yanı sıra, özellikle 1980 sonrasında uygulanan IMF yapısal uyum programı, bu açlık durumunun en önemli nedenlerinden biridir.
Bir yandan petrol çıkararak, altyapı yatırımları yaparak ekonomik olarak bölgeye hâkim olmaya çalışan Çin, diğer yandan üsler kurarak askeri olarak bölgeye yerleşmeye çalışan ABD, öte yanda ise tarihsel bağlarını kullanarak bu ikili arasından sıyrılmaya çalışan AB ve Türkiye. Kıta bu güçlerin arasında bir savaş alanına dönmüş durumda ve bu durum gelecekte kıtadaki tansiyonun yükseleceğini göstermekte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder