2 Haziran 2012 Cumartesi

Kara Kıtada Tansiyon Yükseliyor

(Toplumsal Özgürlük, Haziran 2012 sayısı)

Emperyalist güçler arasında Afrika kıtası üzerinde dolaylı yollardan süren rekabet, yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başladı. Son aylarda başta Batı Afrika olmak üzere kıta üzerinde yaşanan darbeler ve küçük çaplı çatışmalar önümüzdeki günlerde kıtada tansiyonun giderek artacağının sinyallerini veriyor. 

Sudan’da Sular Isınıyor 

22 yıllık iç savaşın ardından 9 Ocak 2011’de yapılan referandum sonucunda Hristiyan ağırlıklı nüfusa sahip Güney Sudan, Sudan’dan ayrılarak bağımsızlığını kazandı. Ancak iki taraf arasındaki çatışmalar geçtiğimiz Mart ayında Güney Sudan’ın petrol zengini olan Higlig bölgesine saldırmasıyla yeniden başladı. Referandum sonrasında uluslararası çevreler tarafından Sudan’a ait olarak kabul edilen bölgeyi bir haftada ele geçiren Güney Sudan dış baskılar sonucunda bölgeden geri çekildi. Daha sonra da Sudan saldırarak Güney Sudan sınırlarından içeri girdi. 

16 Nisan’da ise Sudan Meclisi “Güney Sudan düşman bir ülkedir. Sudan’ın tüm devlet kurumları, bu ülkeye bu doğrultuda muamele edecektir” kararı alarak Güney Sudan’da iktidarda bulunan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin (SPLM) iktidarı bırakmasını istedi. 

Birleşmiş Milletler (BM) taraflara barış çağrısı yaptı fakat henüz bir barış tesis edilebilmiş değil. Diğer yandan her ne kadar barış çağrıları yapsalar da, ABD ve AB, Sudan’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde insanlığa karşı suç işlemekle yargılanan devlet başkanı Ömer Beşir’e karşı Güney Sudan’ı destekliyor. Bu güçler başta petrol zengini Darfur bölgesi olmak üzere Doğu Afrika’ya hâkim olmak için verdikleri destek karşılığında bu ülkeye yerleştiler. 

Çin ise uzun zamandır Sudan ile iyi ilişkiler geliştirmiş ve Sudan’a yatırım yapmıştı. Fakat çatışmalar sıra- sında Güney Sudan Devlet Başkanı Kiir’in gerçekleştirdiği Çin ziyareti sırasında Pekin iki tarafa da barış çağrısı yaparken, Kiir de Çin’i “ekonomik ve stratejik ortaklarından biri” olarak niteledi. Bu arada Çin’in iki ülkenin de en büyük petrol alıcısı olduğunu hatırlatmakta fayda var. Çin bu çatışmadan olabildiğince en az zararla çıkmanın yollarını arıyor. 

“Darbe”dar Gine-Bissau 

1974 yılında Portekiz’den bağımsızlığını kazanan Gine-Bissau dünyanın en yoksul beş ülkesinden biri ve orta lama yaşam süresi 40 yıl. Ülkenin tarihi ise darbelerle dolu ve son darbe 12 Nisan’da gerçekleşti. 

13 Mart’taki devlet başkanlığı seçim- lerinin ilk turunda mevcut başbakan Carlos Gomes Junior’un birinci gelmesinden sonra askerler, Ocak ayında ölen son başkan Sanha’nın görevini vekaleten yürüten Pereira ve Junior’u Angola ile gizli anlaşmalar yaparak ülkede yabancı askerlerin varlığını meşru hale getirmekle suçlayarak yönetime el koydu. Başta Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ve BM olmak üzere dışarıdan gelen baskılar sonucunda cunta yönetimi 12 ay içerisinde ülkede seçimlerin tekrardan düzenleneceği sözünü verdi. 

Avrupa ve Latin Amerika arasındaki kokain ticaretinin geçiş kapısı olarak bilinen Gine-Bissau Çin’den en fazla gıda yardımı alan ülke konumunda. Angola, dolayısıyla Çin ile yakın temaslarda bulunan hükümetle ABD’ye yakın olan ordu arasındaki kutuplaşma ve gerginlik darbeyle sonuçlanmış oldu. Gine Körfezi’ndeki zengin petrol yataklarını kontrol etmek için bölgeye askeri üsler kuran ABD, askeri gücünü kullanmakta (dolaylı yollardan olsa da) çekinmiyor. 

Mali’de Kozlar Paylaşılıyor 

1960 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanan Mali’de 22 Mart’ta ordu kuzeydeki Tuaregli isyancılara karşı yeterince mücadele edilmediğini gerekçe gösterip darbe yaparak yönetimi ele geçirdi. Darbenin ardından 25 Nisan’da yeni hükümet kuruldu ve 1 Mayıs’ta devrik başkan Toure’ye bağlı askerler başarısız bir darbe girişiminde bulundular. 

Darbenin önderliğini Yüzbaşı Amadou Sanogo yaptı. Yüzbaşının daha önceden ABD’de eğitim aldığı ortaya çıktı. Nitekim 25 Nisan’da darbeciler tarafından kurulan hükümetin başına da ABD vatandaşlığı olan Modibo Diarra getirildi. Üstelik devrik başkan Toure’nin Çin ve Kaddafi Libyasıyla yakın ilişkilerde bulunduğu da göz önüne getirildiğinde darbenin ABD tarafından hazırlandığı neredeyse şüphe bırakmayacak kadar açık gözüküyor. 

Bu sırada Mali ’nin kuzeyinde bulunan Tuareglerin anavatanı Azawad’ın (bugünkü Azawad ülkesi Cezayir, Nijer, Mali ve Libya toprakları üzerinde yer alıyor) bağımsızlığı için savaşan Azawad Ulusal Kurtuluş Hareketi (MNLA) ülkenin kuzeyini ele geçirdi. Bu hareketin önemli bir kesimi Libya’ya olan askeri müdahale sırasında Kaddafi tarafından silahlandırılmıştı. Nitekim darbeciler ve ABD de Tuareglerin El-Kaide ile işbirliği içinde olduklarını ifade ederek bölgedeki çatışmaların süreceği mesajını veriyor. 

Diğer yandan Fransa darbeyi kınasa da eski sömürgesi Mali ’deki gücünü istemeye istemeye ABD’ye teslim etmiş durumda. 

Kapitalizmin krizi yavaşlamak bir yana, derinleşirken ekonomik düzlemde kaynaklara ulaşım ve kontrol etmenin stratejik önemi daha da artıyor. Bunu gören emperyalist güçler bu kaynakların bolca bulunduğu Afrika’da alan tutma çalışmalarına çok önceden başladılar ve artık bütün stratejik alanlar tutulmuş durumda. Bu durumda emperyalist güçlerin karşı karşıya gel- mesi kaçınılmaz oluyor. Karşı karşıya gelişler de darbeler, çatışmalar gibi farklı şekillerde tezahür ediyor. 

Bu süreçte AB yavaş yavaş saf dışı kalırken, ortalık ABD ve Çin’e kalmakta. İlk olgular ibrenin, büyük askeri gücünü kullanan ABD’den yana kaydığını gösteriyor. Fakat kıta üzerindeki paylaşım savaşları artarak devam edecek ve kimin kazanacağını şimdiden kestirmek mümkün değil. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Guglielmo Carchedi’nin “Başka Bir Avrupa İçin” adlı eseri üzerine

5 Eylül 1938 tarihinde doğan Guglielmo Carchedi, Amsterdam Üniversitesi İktisat ve Ekonometri Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmış Marksist bir...