(Toplumsal Özgürlük, Mart 2015 sayısı)
13 yıllık iktidarı boyunca emekçilere ve halklara her türlü sömürü ve zulmü uygulamaya çalışan AKP iktidarı için 2015 yılı son yıl olmaya aday. İktidarını devam ettirebilmek için gittikçe hoyratlaşan AKP her yerde direnişle karşılaşıyor ve daha da hoyratlaşıyor. Fakat AKP açısından zaman ve mekan gittikçe daralıyor.
Değerli yalnızlıktan umursanmaz yalnızlığa
Neo-Osmanlıcılık hayalleri ve büyüyen sermayenin teşvikiyle Ortadoğu’ya bir hışımla giren AKP’nin, Libya, Suriye, Mısır, Irak ve Filistin’deki hesapları tutmadı ve tıpış tıpış gerisin geriye döndü. Tek ortağı Katar’ın da terk etmesi sonucu bölgedeki “değerli yalnızlığı”, “umursanmaz yalnıza” dönüştü. AKP küresel sermaye tarafından Ortadoğu’da “değersiz ve gerekli olduğunda kullanılacak bir müttefik” durumuna düştü.
Her türlü yardımı eksik etmediği IŞİD de, başta Kobane olmak üzere Suriye ve Irak’ta sürekli gerileyince, gözünü “sığınmak” için Türkiye’ye çevirmiş durumda. Şayet “gelirlerse”, bu cani çetelerin neler yapabileceklerini tahmin edebiliriz. AKP ise, IŞİD’in yapabileceklerini yok saymaya devam ediyor.
AKP “içeride” sıkışıyor
Türkiye sınırları dışında neredeyse adım atacak yeri kalmayan AKP, kendisi ve ülke sınırları içerisinde de sıkışmış durumda. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasıyla beraber AKP içindeki gerilimler de gerginliğini koruyor.
Erdoğan kendi iktidarını sağlam zemine oturtmak ve yeni hamlelerini güçlü şekilde yapabilmek için anayasal güvence almak istiyor. Bunu AKP’nin Haziran’daki seçimde anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa ulaşmasıyla yapmayı planlamakta. Fakat yolsuzluk yapan 4 bakanın Yüce
Divan’a gönderilmesi için yapılan oylamalarda verilen fireler ve Davutoğlu’na “koşulsuz” biat edilmemesi, parti içindeki çıkar çatışmalarının işaretleri olarak gözüküyor. Nitekim, Hakan Fidan’ın milletvekilliği için istifası sonrasında yaşananlar da, bu çıkar grupları arasındaki “gizli” savaşın seçime doğru daha da hızlanacağını gösteriyor.
Ayrıca bütün pis işlerdeki eski ortağı Gülen Cemaatiyle olan savaşım da AKP’yi yorgun düşürmekte. Özellikle polis içerisinde yapılan operasyonlar istenilen toplumsal meşruiyeti üretmemesinin yanı sıra, Gülen Cemaatini “sivil toplum”da kendine alan açmasını sağlıyor. Bu da AKP açısından özellikle “dindar” ve “muhafazakar” tabanına yönelik tehdit oluşturmakta.
Rejim çıkmazı
Diğer yandan bu savaş sırasında Erdoğan ile “örtülü” bir şekilde ittifak yapan “ulusalcı” güçler de kendilerine alan açmaktalar. Emine Ülker Tarhan, Süheyl Batum vb. kişiliklerde kendisini gösteren “ulusalcı klik” yeni hamlelerle Erdoğan sonrasına yönelik pusuya yatmış durumdalar.
Fakat AKP’yi en çok baskılayan güçler ise Cemaat ve ulusalcı klik değil işçiler ve halk hareketleri.
Gezi isyanıyla başlayan halk hareketi, Kobani serhildanıyla zirveye ulaşıp Cizre direnişiyle enerjisini sürdüren Kürt Özgürlük Hareketi ve metal işçilerin kıvılcımın çaktığı işçi sınıfı hareketi AKP’yi giderek sıkıştırıyor. Ve bu sıkışıklığı aşmak için ise “İç Güvenlik Yasası” çıkartarak iktidarını şiddetle korumaya düşünen AKP giderek kendini sonunu hazırlıyor.
İşçi sınıfı, Gezi ve Kobane’yi birleştirecek bir mücadele hattının, giderek çözülmeye doğru giden “rejimi” yıkarak “Demokratik Cumhuriyet” hedefine ulaşması ihtimali her zamankinden daha da yakın duruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder