31 Ocak 2021 Pazar

Halk Korkusu “Restorasyonun” Yaldızını Döküyor

(Toplumsal Özgürlük, Şubat Mart 2021 sayısı)

Başta Boğaziçi öğrencileri olmak üzere gençlerin gösterdiği direniş, toplumun üzerindeki birçok ölü toprağını kaldırmakla birlikte “muhalefetin” üzerindeki yaldızını da döktü. Özellikle CHP nazarında dökülen yaldız, parlamenter sisteme dönüş adı altında “restorasyon” projesi yürütenlerin esas niyetlerini açığa çıkardı. 

CHP “demokratlığı” 

Libya, Azerbaycan, Irak ve Rojava’da yapılan askeri operasyonlar ile HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması gibi konularda hükümete olan “desteğini” esirgemeyerek “milliliğini” ispatlayan CHP, direniş sırasında başka yönlerini de ortaya koydu. 

İlk olarak iktidarın, direnişin meşruiyetini gidermek için Kabe üzerinden kalkıştığı provokasyona destek çıkarak “dindarlığını” koyan CHP yönetimi, direnişin büyümesi üzerine geri adım attı. Fakat bu geri adımda Kılıçdaroğlu sergilediği “babacan” tavırla iktidarın LGBTİ+ bireyleri hedef göstererek “sahip çıktığı” Türk aile yapısına kendisinin de sahip olduğunu “ispatlamaya” çalıştı. 

CHP bu tavırlarıyla uzun zamandır dillendirdiği “Seçimlere kadar ağzımızın tadı bozulmasın” düşüncesinin yanı sıra “demokratlığını” da ortaya koydu. Öğrencilerinin kendi demokratik taleplerini dile getirerek mücadele etmesi ve bu mücadeleye toplumun geniş kesiminde verilen destek nedeniyle CHP’nin ağız değiştirmesi, “demokratlığın” halkın zorlamasının bir sonucu olduğunu gösteriyor. 

Ayrıca Kılıçdaroğlu başta olmak üzere kimi CHP’lilerin söylemlerindeki üstenci bakış da partinin, halk güçlerinin öncülüğünde kurulacak bir demokrasiyi değil “devletlûların” bahşedeceği bir demokrasiyi “Uygun gördüğüne” işaret ediyor. Nitekim İmamoğlu’nun öğrencilere, yaptığı mücadeleyi “Kampüsle sınırlama” çağrısı da aslında “Herkesin yerini bilmesi” gerektiğine dair bir “uyarı”. 

Halk korkusu 

“Muhalefetin” diğer unsurlarının tutumları da “Baş balığın kokusunu” izliyor. DEVA Partisi kurucularından birisinin rektörün danışmanlığına atanmasının “Darbeyi enişteden öğrenenleri” imrendirir bir şekilde “sosyal medyadan” öğrenildiğinin iddia edilmesi, sahne arkasında pazarlıkların döndüğü gerçeğini örtmeye yetmedi. 

Henüz bu konuda “acemi” olan Babacan’ın da direnişi “üniversite” ile ilgili meseleye indirgeme çalışması da halktan ne kadar çok korkulduğunu gösteriyor. 

Öte yandan iktidarın Kabe provokasyonu ile İslami kesimde yaratılmak istenen asabiyete ilk başta katılan, ama direnişin halk nezdinde gördüğü destekten dolayı “dilini değiştiren” ve Boğaziçi’nde direnişe “Müslüman” gençleri sahiplenmeye çalışan Saadet Partisi de halk “korkusunun” bir diğer ifadesini gösterdi.

İyi Parti’nin öğrencilere “terörist diyemezsiniz” diyerek gösterdiği “hassasiyet” ve rektörün “liyakatsizliğine” yönelik özel vurgusu da öğrencilerin taleplerini “kampüse” sıkıştırmaya yönelik bir diğer çaba. 

Sonuç olarak baktığımızda Boğaziçi direnişi, “restorasyon” cephesinin “Demokrasi getirme” müjdesinin başkanlık sisteminin kimi uçlarının törpülendiği bir ucubeyi barındırdığını tekrardan ortaya koydu. Aynı zamanda, Ülkü Tamer’in “Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten” dizesinde bahsettiği gibi, “kibirden şişen” restorasyonun halkın vereceği dersten ne kadar korktuğunu gösteriyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Trump’ın Avrupa’yla Dansı

Geçtiğimiz hafta yayımlanan 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesi, dünya gündeminin zirvesinden inmiyor. Belge hakkındaki tartışmaların ön...