(El Yazmaları, 5 Nisan 2024 (Toplumsal Özgürlük Nisan 2024 sayısı))
Hegemonya mücadelesinin sıçradığı küresel zeminde kalıcılaşması hızlanıyor. Haliyle bu hızlanma, oluşum halindeki bloklar arasında ve içerisinde var olan çatlakları hareketlendiriyor. ABD ile AB arasında yaşanan son gelişmeler, önümüzdeki kısa vadede “Batı” bloku içerisindeki mücadelelerin ve çatlakların hareketleneceğine işaret ediyor.
Silahlanma
Hegemonik gücünde azalma olsa da küresel güçler arasındaki
liderliğini sürdüren ABD, ayakta kalabilmek için savaş kozuna yükleniyor.
Silahlanmaya dünyanın geri kalanından daha fazla harcama
yapan ABD, savaş ateşini alevlendirmeye sürdürürken kâr elde etmeye de
çalışıyor.
ABD ile AB arasındaki ilişkilerin en önemli başlığını da
“savaş” oluşturuyor.
Trump’in başkanlığı döneminde sıkça vurgulansa da
gerçekleşmeyen Avrupa’nın savunma için ABD’ye “bedelini” ödemesi isteği yavaş
yavaş gerçekleşiyor.
NATO üyesi AB ülkelerinin savunma harcamaları ABD’nin
istediği GSYH’nin %2’si sınırına dayandı. Avrupa ülkelerinin 2019-23 arasındaki
silah ithalatı, 2014-18 arasındaki döneme kıyasla iki katına çıktı. Ve bu
silahların %55’i ABD’den alınırken Washington’un son 5 yıldaki silah ihracatı
%17 arttı.
Buna ek olarak AB’nin işgücü verimliliğinde ABD’nin geride
kalması ile ABD ile AB ekonomileri arasındaki uçurum büyüyor.[1]
Böylece ABD savaşlardan doğrudan kâr sağlamakla birlikte
sanayisini geliştirmekle kalmıyor, ayrıca AB’yi kendine bağımlı bir vasal
haline getiriyor.
Son olarak İngiliz askeri yetkililerinin “Rusya ile iki
aydan uzun süre savaşamayacaklarını”[2] itiraf
etmesi ise savaşın yükünün tamamen Kıta Avrupası’na yüklenilmesinin
amaçlandığını gösteriyor.
Yandaşlar ve Karşıtlar
ABD’nin dayattığı vasallık, silahlanma ve savaşın yükü AB
içerisinde ayrışmaların önünü açmakta.
ABD’nin dayattığı politikalara ve savaşın yayılması çabasına
en büyük destek Fransa’dan geliyor. Fransa’nın ABD ile ilişkilerini
geliştirerek silah ihracatını artırması ve Macron’un sonrasında geri adım atsa
da “gerekirse Ukrayna’da savaşırız” demesi Paris’in “savaşlarla” AB içerisinde
ve küresel düzeyde güç olmayı arzuladığını gösteriyor.
Fransa’nın dışında en büyük destek ise silah sanayisini
geliştirmek isteyen Alman sermayesinden geliyor. Renk isimli Alman tank
parçaları üreten şirketin 2023 yılındaki siparişlerinin %33 artırarak 4,6
milyar avroya ulaşması[3] Alman
sermayesinin iştahını kabartmış durumda. Fakat koalisyon ortağı Yeşiller’in
bütün çabasına rağmen Alman devleti ve sermayesinin önemli bir kısmı
“bağımlılığa” yol açacağı gerekçesiyle savaş ateşinden kısmen de olsa uzak
durmaya isteğini sürdürüyor.
AB’nin içerisindeki çeşitli kesimler ise savaş ateşinden
uzak durma konusunda istekle sınırlı kalmayarak aksiyon alıyor.
Macaristan’dan sonra Slovakya ve Çekya da Ukrayna’ya askeri
yardım gönderilmesini reddediyor. İtalya’da Başbakan Yardımcısı ve sağcı
Lega’nın lideri Matteo Salvini ile sağcı Fransız Ulusal Birlik’in lideri Marine
Le Pen, ABD yanlısı Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in bir dönem
daha başkan olmasını desteklemeyeceklerini ilan ediyorlar.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi
Borrell ise Avrupa Birliği’nin Ukrayna’daki savaşta olmadığını ve olmayacağını
belirtmekle birlikte Gazze’deki sivilleri yönelik operasyonların kabul edilemez
olduğunu ifade ediyor.[4]
ABD’nin dayattığı savaş ateşine karşı çıkmanın bir diğer
yönünü de ekonomik nedenler oluşturuyor.
AB sermayesinin bir kısmı kritik hammadde tedarikinde
çeşitlendirmeye yönelse de (ABD’nin uyarılarına rağmen) Çin’i
“düşmanlaştırmadan” malzeme almaya devam edeceklerini belirtiyorlar.[5]
Diğer yandan AB liderlerinin Avrupa Yatırım Bankası’nın
savunma sanayisine daha fazla kredi vermesi yönünde anlaşmaları[6] AB
içerisinde tartışmaları artırıyor. AB’ye üye “çevre” ülkeleri bunun kendi
sanayi politikalarına müdahale anlamına gelip bağımlılıklarını artıracağı
kaygısındalar. Buna ek olarak NATO’nun öngördüğü savunma harcamasını GSYH’nin
yüzde 2’sini gerçekleştirmeye çalışırken zorlanmaları ve büyümenin düşük
kaldığı bir dönemde savunma harcamalarının artması özellikle AB’nin çevre
ülkelerinde bütçe açığının ve dış borçlarının artmasına yol açıyor. Bu da mali
yapısı güçlü olmayan bu ülkelerin bağımlılığını artırıyor.
Sermayenin kapitalizmin yapısal krizini aşmak ve
Washington’un da hegemonyasını korumak için dayattığı savaş politikaları, Çin
ve Rusya’ya karşı ABD ile AB’nin bir blok oluşturmasını kolaylaştırmıştı. Fakat
dünya çapına yayılan savaşların karşı blokta beklenilen yenilgilere ve
gerilemelere yol açmamanın yanı sıra Batı bloğundaki siyasi ve ekonomik
krizleri çözememesi çatlakların oluşmasına neden oluyor. Savaş politikaları
sürdürüldüğü takdirde “beklenilenlerin” gerçekleşmemeye devam etmesi durumunda
ise ABD-AB bloğunda ve AB içerisinde çatlakların büyümekle kalmayıp yıkıntılara
yol açması gerçekçi bir ihtimal olarak beliriyor.
Dipnotlar:
[1] https://www.ft.com/content/22089f01-8468-4905-8e36-fd35d2b2293e
[2] https://www.telegraph.co.uk/news/2024/03/26/weakened-uk-military-two-months-war-russia/
[3] https://www.ft.com/content/0b9daec5-eeb8-42c6-b5ad-cfb789c5f01b
[4] https://anlatilaninotesi.com.tr/20240402/ab-yuksek-temsilcisi-borrell-savasta-degiliz-ve-olmayacagiz-1082380012.html
[5] https://harici.com.tr/ab-kritik-hammadde-tedariki-plani-cini-hedef-almiyor/
[6] https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4926191-ab-liderleri-avrupa-yat%C4%B1r%C4%B1m-bankas%C4%B1n%C4%B1n-savunma-projelerine-daha-fazla-finansman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder