(El Yazmaları, 28 Mart 2024)
Seçim yarışının son düzlüğüne girilirken siyasal alandaki
hareketlilik de artarak genişliyor. Hareketliliğin artmasını ve genişlemesini
sağlayan ise “büyük” partilerden çok “küçük” partiler. Geçtiğimiz yılki genel
seçimlerde ittifaklar içinde var olmaya çalışan ve çoğu yüzde 3’ün altında oy
almasına rağmen eser miktarda vekillik kazanan partiler, yerel seçimlerde
neredeyse her il ve ilçede “kendi” adaylarını çıkartarak “farklı” bir politika
izlemekteler. İçsel gereklilik ve dışsal etkenlerle birlikte siyasal alanın
bütününde yaşanan gelişmeler “farklı” politikanın uygulanmasına neden olmuş
durumda.
İçsel Gereklilik
Aldıkları vekilliklerle siyasal alanda öne çıkan bu
partiler, eylemsel pratiklerden çok başta meclis olmak üzere çeşitli
mekanlardaki söylemlerle varlıklarını idame ettirmekteler. Eylemsel pratikle
buluşmayan söylem pratiğinin bu partilerin varoluşlarını “illüzyondan” ibaret
hale getirebilme olasılığını artırması, çanların onlar için çalmasına neden
oluyor. Dolayısıyla gök kubbede hoş bir sadâdan ibaret kalma niyetinde
olmayanlar için yerel seçimler önemli bir eylemsel pratik fırsatı
sunuyor.
Seçim sürecinde sergilenecek eylemsel pratikler, partilerin
somutlaşmasının yanı sıra güç kazanmasını da sağlayabilir. Bu eylemsel
pratiklerin söylem pratiğinden ibaret olmayı azaltma ya da söylemi eylemsel
pratikle buluşturmanın mecburi tezatlarına yol açmaktan başka yan etkilerinin
olmaması da partilerin geniş ve çok sayıda mekanda cesurca harekete geçmesine
yol açıyor. İçeriden gelişecek bu cesurane hareketler, zorlayıcı dışsal
etkenlere rağmen partinin ayakta kalmasını sağlayabildiği takdirde önümüzdeki
dönemde “büyük” parti sayısının artmasını mümkün kılabilir.
Dışsal Etkenler
“Küçük” partileri zorlayıcı dış etkenlerin başında ise
“büyükler” geliyor. Mecliste grup kurabilen ve çok sayıda belediyeye sahip olan
“büyükler”, vekillik için gösterdikleri “bonkörlükten” yerel seçimlerde imtina
etmekteler.
Belediyelerin sahip olduğu maddi imkanlar ve rant
olanakları, büyüklerin küçükleri baskılamasının ilk nedeni. Büyükler, zaten
vekillik alarak varlık kazanan küçüklerin bir de belediyeleri kazanarak somut
bir güç ve dolayısıyla kendileri için bir “tehdit” haline gelmelerini
istemiyorlar. Bu nedenle “küçükleri” gerek maddi güçlerini kullanarak gerekse
yerel seçimlerin tek galibinin olacağı argümanına dayanarak saf dışı etme
gayretindeler.
Yerel seçimlerde galibin en çok oyu alanın olacağı argümanı
ise küçüklere dayatılan bir diğer baskı. Oyların “bölündüğü” takdirde “karşı”
tarafın kazanacağı söyleminin de eklendiği bu argüman ile küçüklere kendi
“mahalleleri” üzerinden de baskı dayatılarak güç kazanmaları engellenmek
isteniyor.
Rant etkeni ve mahalle baskısına rağmen “küçüklerin” yaygın
bir şekilde seçime girmekte ısrar etmesinin altında ise kendini sahada var etme
mecburiyetinin yanı sıra siyasal alanın bütününde oluşan krizler ve imkânlar
yatmakta.
“Bütünlük”
Kapitalizmin krizinin siyasal alana yansımasının yanı sıra
Türkiye özelinde yaşanan devlet krizi, 12 Eylül sonrasında oluşturulmak istenen
ve AKP ile nihayete vardırılması arzulanan faşizan rejimin inşasındaki
çatlakları görünür kılmıştı. Ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda yaşanan son
gelişmeler ise görünür olan çatlakların derinleşmesine ve böylece yeni
öznelerin güç kazanmasına imkan tanımakta.
Kapitalizmin yapısal krizini Türk sermayesinin, halkın
rızkına çöküp onu daha da yoksullaştırarak ve tefeci-bezirgan genlerindeki
yatkınlıkla yağma ile talanı daha da büyüterek çözmeye çalışması ise ekonomik
alanın kendisini tehdit etmekte. Artan yoksulluğun yanı sıra ekonomik alanın
varoluşsal tehdit haline girmesi ise halkın “uçlara” gözünü ve ilgisini
çevirmesine neden olmakta. Ümit Özdağ’ın “Türk” işçileri desteğe gitmesi ve
Yeniden Refah Partisi’nin “eski” günleri hatırlatarak yoksul müslümanlara yönelmesi
“küçüklerin” halkın ilgisini kanalize etme çabasını gösteriyor.
Diğer yandan geçtiğimiz orta vadede AKP, CHP, MHP ve İYİP
gibi “büyüklerin” işgal ettiği siyasal alanın sorunlara çözüm üretmekten çok
“kayıkçı kavgası” içinde olduklarının ayan beyan ortada olması da halkın
siyasal alandaki “uçlara” yönelmesine sağlıyor. Buna ek olarak kadınlara ve
çocuklara yönelik saldırılar ile yaşam alanlara yönelik sermayenin talanı ve
bunlara karşı gösterilen tepkiler de yaratılmak istenen toplumsallığın
reddedildiğini gösteriyor. Ve hatta halkın yeni bir toplumsallığın arayışı ve
inşası içinde olduğuna da işaret ediyor.
Sermaye düzeninin ekonomik, siyasal ve toplumsal alanında yaşanan krizler ve oluşan çatlaklar düzen içi “küçük” partilerin “büyük” siyaset yapmasına imkan tanıyor ve bu imkanı değerlendirmek açısından yerel seçimler önemli bir fırsat sunuyor. Fakat bu imkan değerlendirilip “büyük” olunması, krizlerin ve çatlakların çözülmek bir yana daha da derinleşmesi ihtimalini artırıyor.
Öte yandan halkın her alanda irili ufaklı gösterdiği tepkiler ve mücadelelerin yanında yeniyi inşa edebilecek iradeye sahip olduğunu ortaya koyması, başka bir düzenin oluşması olasılığının ciddiyetini de gösteriyor. Sol-sosyalist güçler düzen içindeki “küçüklüğe” meyletmeyip “büyük” siyaset peşinde koşmadan halkın öznelliğiyle hemhal olduğu takdirde bu ciddi olasılığın gerçekleşmesini sağlayabilirler. Yerel seçimler sürecinde yaşananların ışığında çıkarılacak “derslerin” de seçim sonrasında bu ciddi olasılığın gerçekleştirilmesinde önemli katkıları olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder