16 Ocak 2025 Perşembe

Rusya için “Nefeslenme” Vakti

Yüzyılın başında derinleşen kapitalizmin krizi, savaş ateşini ortaya çıkartıp dünya geneline yayarak sürüyor. Yerel ve bölgesel güçlerin katılımıyla başlayan savaş ateşi, son yıllarda Rusya’nın doğrudan katılımıyla emperyal güçlerin düzeyine sıçradı. İki yılı aşkındır süren bu durum, Rusya için “yeni bir dönemin” başlangıcına neden olmuştu. Bu “yeni dönemin” sancılarına göğüs gererek ayakta kalabilen Moskova, şimdi hem güç toparlamak hem de yeni dönemin “fırsatlarına” odaklanmak için kısa bir nefeslenme sürecinde.

Ukrayna, Kore ve İran

Suriye’de ve Wagner aracılığıyla Afrika’daki çeşitli ülkelerde doğrudan ama “sınırlı” bir güçle bulunan Rusya, Ukrayna’yı işgal ederek savaş ateşine “bütün” gücüyle dalmıştı. Ukrayna’yı işgal sürecinde ekonomik, siyasi ve askeri yaptırımların yanı sıra NATO güçlerinin bizzat katılımına rağmen Rusya’nın ayakta kalması ve hedeflerinin bir kısmına ulaşması önemli bir “başarı”. Fakat “başarının” önemli olması onun sürdürülebilir olmasından geçiyor. Bu da Moskova’yı “fırsatlara” ve “güç kazanmaya” odaklanmaya itiyor.

Fırsatların ilkini ise “Trump” sunmakta. Trump’ın “barış” söylemlerine sarılan Moskova, müzakere ve ateşkesi dilinden düşürmeyerek “kazanımlarını” konsolide etmeyi hedefliyor. Moskova diğer yandan da savaş sahasına ciddi güç yığarak Trump koltuğa oturana kadar Ukrayna’da ilerleyebildiği kadar ilerleyip masaya güçlü oturmayı arzuluyor. Böylece “barış” masasına güçlü ve kazanmış olarak oturup “nefeslenme” için oldukça çok vakit edinmeyi amaçlıyor.

Moskova’ya fırsatların ikincisini ise Kuzey Kore sunmakta. Çin’in “etkisi altındaki” Pyonyang yönetiminin hem askeri gücünü geliştirmeyi hem de Çin’in etkisini “dengelemeyi” istemesi, keza Rusya’nın da hem Çin’in etki alanına “dokunmayı” hem de savaş sahasındaki “maliyeti” düşürmek istemesi iki ülke arasındaki ilişkileri alevlendirdi. Geçtiğimiz aylarda Rusya ile Kuzey Kore arasında “Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması”nın imzalanması ve anlaşmanın ardından Kuzey Koreli askerlerin Ukrayna’daki Rus ordusuna katılması ilişkilerinin daha da büyüyeceğine işaret ediyor. Diğer yandan Moskova bu ilişki biçiminin Kuzey Kore gibi “gücünü geliştirme” ve “denge” arayan (özellikle Orta Doğu ve Afrika’daki) ülkelere örnek olmasını da istiyor. Ki bunların başında da İran geliyor.

Rusya’nın Orta Doğu’daki müttefiki İran’ın “önemi”, Esad’ın devrilmesinin ardından daha da arttı. İran’ın “önemi” siyasi ve askeri müttefik olmasından çok “ekonomiden” kaynaklanıyor. İki ülkeye de uygulanan “Batı” yaptırımlarının etkilerini hafifletmesi için ikili ticaretin geliştirilmesi, Avrasya Ekonomik Birliği’nin ekonomilerini birbirlerine entegre etme için kullanılması ve özellikle ikilinin enerji sektöründeki güçlerini karşılıklı olarak büyütmesi yaşamsal önem taşıyor. Bu nedenle İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın Moskova’ya yapacağı ziyarette imzalanacak olan “Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması”nda askeriden çok “ekonomik” noktalar öne çıkıyor.

“Ekonomi”nin öne çıkması Rusya’nın ve İran’ın, Esad’ın devrilmesinin de ortaya koyduğu üzere, “ekonomik güçle” desteklenmeyen “askeri gücün” kolayca çökebileceği dersini aldıklarını gösteriyor. Nitekim Rusya da Esad’ı ayakta tuttuktan sonra Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleriyle “ekonomik” ilişkilerini geliştirmeye daha fazla önem vermişti ve şimdi de bölgedeki “ekonomik” ilişkilerin “müttefiki” Esad’dan daha önemli gördüğünü hızlıca kesilen Moskova biletiyle ortaya koydu. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte Rusya’nın Orta Doğu’da özellikle ekonomik gücünü artırarak (Suriye’deki üslerini korumanın da gösterdiği üzere) askeri gücünü konsolide etmeye odaklanacağı görülüyor.

ABD ve AB

Napolyon’un Rusya seferinden sonra ilk defa Moskova’ya karşı bir araya gelen[1] Batı, bu seferde de kesin bir zafere ulaşamadı. Bu iki sefer, Rusya’ya önemli ölçüde zarar verse de “Batı”nın kendi içerisindeki çatlakları derinleştirmeye neden oldu.

Bu bağlamda hem ABD hem de AB içerisindeki karşıt görüşler son zamanlarda kendilerini dillendirmekle kalmıyor, harekete de geçiyorlar. Bir taraf Rusya’ya yönelik kuşatmayı ve askeri saldırıları yoğunlaştırmaya diğer taraf görüşmeleri ve “ekonomik” ilişkileri geliştirmeye çalışıyor.

“Demokratlar”ın Başkanı Biden, giderayak savaşı kışkırtmayı sürdürerek halefi ve selefi Trump’ı “barıştan” mahrum bırakmak istiyor. Biden ve destekçileri, NATO uydularının yönlendirmesiyle kullanılabilen uzun menzilli ATACMS füzelerinin Rusya’ya karşı kullanılması iznini verme ve yeni askeri yardımlarla doğrudan savaşı devam ettirmeye çalışıyorlar. Buna ek olarak Romanya’ya yeni üs, Gürcistan’da seçimi kazanan Rusya yanlısı başkanı protesto gösterileri, Ermenistan ile stratejik ortaklık komisyon kurulması, Azerbaycan uçağın düşürülmesinden sonra Bakü’nün Rusya’ya yaptığı baskıya destek verilmesi de “kuşatmanın” sürdürüleceğine işaret ediyor.

Buna karşılık AB içerisindeki “savaş” ve “kuşatma” yanlısı seslerin sayısı azalmakta. Polonya dışında açıktan ve yüksek perdeden konuşan neredeyse kalmamış durumda. Öte yandan Avrupa’da Rusya ile işbirliği giderek gelişiyor. Avrupa ülkeleri 2024’te 2023’ten 2 milyon ton daha fazla Rusya’dan sıvılaştırılmış doğalgaz alırken Rusya’nın Almanya’ya uranyum ihracatı geçen yıla göre yüzde 70 artıyor, Slovakya ve Sırbistan’ın “barışa” desteği sürerken Hırvatistan’da Kiev’e askeri yardımın artırılmasına karşı olan Milanović cumhurbaşkanı oluyor, Çekya’da Rusya yanlısı Babis’in iktidara gelme olasılığı büyürken Kiev’in Rusya doğalgazının Avrupa’ya transit geçişini iptal etme “kararı” büyük tepkiyle karşılanıyor.

Avrupa ve ABD arasındaki bu çelişkilerin farkında olan Putin ise nabza göre şerbet veriyor. Savaşı ve kuşatmayı devam ettirmek isteyenlere karşı “Oreşnik” füzesini ortaya koyarken İran, Husiler vb. “Batı” karşıtlarına desteğini sürdüreceğini belirtiyor. Scholz ile görüşerek de Putin, ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirmek isteyen Avrupalılara kapısının açık olduğunu da gösteriyor. Önümüzdeki süreçte Trump vaat ettiği gibi Ukrayna’da “barış” Avrupa’da “gümrük vergisi” politikalarını uygularsa Putin’in “ikili taktiği” Moskova’nın güç ve nefes almasını devam ettirebilir.

Çin

Rusya’nın askeri gücünü kullandığı dönemde ekonomik olarak en büyük destekçisi Çin olmuştu. Bu süreçte iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler tarihi rekorlar kırmıştı. Şimdi de bu ilişkiler çeşitlenerek devam ediyor. Batı’nın yaptırımlarının ardından Rusya en önemli ihracat kalemleri olan doğalgaz ve petrol ihracını Orta Asya ülkeleri ile Çin’e kaydırması Moskova’nın elinin güçlü olmasını sağlıyor. Yine Çin ile öncülüğünü yaptıkları BRICS’in genişlemesi de Rusya’nın bu konuda önünün açık olduğuna işaret ediyor.

Ayrıca BRICS ve Orta Asya’da kurulan bu ilişkiler iki ülkenin kuşatılmasının da önüne geçilmesi açısından askeri ve siyasi bir anlam da taşıyor.

İki ülke arasında stratejik boyutta geliştirilen bu ilişkiler "iyimser" hava yaratmakla birlikte "temkinliliği" de yanında getiriyor. Çin’in dünya ekonomisi üzerindeki hakimiyetini koruma ve geliştirme açısından kimi zamanlarda Rusya’yı yalnız bırakmış olması Moskova’nın hatırında. Bundan dolayı Moskova’nın "nefeslenme" sürecinde Çin’e muhtaç kalmayacağı ama onu "kızdırmayacak" şekilde ekonomik gücünü artıracağı yeni "müttefikleri" bulmaya çalışacaktır. Bu noktada da Sovyetlerden kalma ilişkilerini, özellikle Asya, Afrika ve Orta Doğu’da kullanmaya yönelecektir. Çünkü Rusya’nın varlığını devam ettirebilmesi için sınırlı kaynakları ve fırsatları "verimli" kullanmaktan başka çaresi yok. Ve bunun için de bir nefes arasına ihtiyacı var.



[1] 1812’deki seferde sadece İngiltere Rusya’ya destek vermişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Guglielmo Carchedi’nin “Başka Bir Avrupa İçin” adlı eseri üzerine

5 Eylül 1938 tarihinde doğan Guglielmo Carchedi, Amsterdam Üniversitesi İktisat ve Ekonometri Bölümü’nde öğretim üyeliği yapmış Marksist bir...