Avrupa’nın yüzünü “savaşa” döndüren önemli nedenlerden biri de Rusya.
Sermaye
birikiminin sınırlarına ulaşan AB için Rusya, zengin hammadde kaynakları ve
geniş pazarıyla bir “lebensraum”.[1] Avrupa’nın Ukrayna’ya
neredeyse sınırsız ekonomik yardım sunması ve savaşı sürdürmek istemesinin
nedeni Rusya’yı fiilen ele geçirerek hammadde ve pazar ihtiyacını gidermek.
Fakat
Rusya’nın Ukrayna’da askeri olarak yenilmek bir yana gücünü artırmış olması
Avrupa’nın dişlerini gıcırdatıyor. Diş gıcırdatmanın altında ise iki kaygı
yatıyor.
Birincisi Rusya’nın
Ukrayna’daki kazandığı güç ile Doğu bloku sınırlarına ulaşarak Avrupa’yı
bölmesi. Macaristan, Slovakya ve Romanya’da Rus yanlısı ve yaptırım karşıtı
söylemlerin artması bu kaygıyı güçlendiriyor.
İkincisi
ise Rusya’yı bir daha savaş halinde yakalama ihtimalinin belirsiz olması. Bu da
Avrupa’yı daha fazla silahlanmaya ve yaptırım uygulamaya itiyor. Bu bağlamda
bir yandan NATO 2+4 anlaşmasını ihlal ederek Doğu Almanya’ya asker ve silah
yığıyor.[2] Diğer yandan Almanya
Başbakanı Merz Rusya’yı somut adımlar atmadığı takdirde yaptırım paketinin
hazır olduğunu belirterek “uyarıyor”.[3]
Hazır olan
17. yaptırım paketi ise Avrupa’nın gelecekte uygulayacağı politikalara dair
önemli ipuçları sunuyor. Bu yaptırım paketindeki ana hedefler Rusya’nın enerji
yaptırımlarını aşmasına yardımcı olan şirketler ve Rus petrollerini taşıyan
tankerler.[4] Halihazırda Avrupa
Komisyonu Rusya’dan doğalgaz alımını 2027 sonuna kadar tamamen yasaklamak için
çalışmalarına da hız vermiş durumda. Böylece Avrupa Rus enerjisinin dağıtımını
engelleyip Moskova’ya “ekonomik” olarak da saldırıyor.
Enerji
alanındaki “ekonomik” savaşın perde arkasında kalan kısmı ise Orta Asya’da
gerçekleşiyor.[5]
Kazakistan AB’nin petrol ihtiyacının yüzde 13’ünü karşılayan Kaşagan petrol
sahasına yönelik anlaşmaları “gözden geçirmek” istiyor. AB ile yapılan
anlaşmalar 2037’ye kadar geçerli olsa da Kazakistan petrol üzerindeki kontrolü
ele geçirmeyi amaçlıyor. Bu gerilimde Kazakistan’ın “savaş hâlinden” yararlanma
isteği kadar ABD’nin “planlarının” da payı var. Çünkü Semerkant’ta yapılan
AB-Orta Asya Zirvesi’nin ardından gelen bu gerilimin nedeni ABD’li şirketlerin
daha fazla yatırım ve destek sözü vermesi. Bu noktada Trump ile Avrupa arasındaki
gerilimin Rusya meselesine sıçradığı görülüyor. Böylece Avrupa’nın Rusya’ya
yönelik savaşının bir ayağının da “Trump”a bağlı olduğu ortaya çıkıyor.
Tarife
meselesinin de gösterdiği üzere “Trump”a bağlılığı etkileyecek etken ise Çin.
Dolayısıyla, Pekin’in Rusya’ya sunduğu destek de göz önüne alındığında, Avrupa
ile Çin arasındaki ilişkilerin önemi Rusya’ya yönelik savaşta daha da artıyor.
Çin ve
“İkili” Durum
Avrupa ile
Çin arasındaki ilişkilerde önde gelen gündem maddesi Çin’den gelebilecek
metalar.
Trump’ın
tarifeleri sonucunda Çin’den gelebilecek metaların ilk olarak pazar
genişliğinden dolayı Avrupa’ya sızmaya çalışacakları görülüyor. Nitekim bu
duruma karşı hazırlığını önceden almaya başlayan AB, halihazırda Çinli
elektrikli otomobillere yüzde 35 gümrük vergisi uygulamakta. Fakat bu durum
Çin’in karşı hamlesine ve zararlara da yol açıyor.
Çin
pazarının daralmasından dolayı Volkswagen, BMW ve Mercedes’in kârları yüzde 25
ila 40 oranında düşmüş durumda.[6]
Bütün
bunlar Avrupa’nın Çin ile olan ilişkileri konusundaki tartışmalara hız kazandırıyor.
İspanya
Çin ile işbirliğine devam edilmesini savunurken, İtalya ABD ile işbirliğine
girişiyor. Bir taraftan AB Çinli şirketlerin Avrupa’nın kıyısındaki limanları
satın almaya yönelmesine “tedarik zincirini” etkileyeceği için karşı çıkıyor;
diğer taraftan AB Komisyon Başkanı von der Leyen Trump’ın gümrük tarifelerine
karşı AB ve Çin’in “serbest, adil ve eşit koşullara dayalı” bir ticaret düzeni
için çaba göstermeleri gerektiğini söylerken,[7] Alman otomobil sermayesi
Çin ile özellikle yapay zekada olan (bkz. DeepSeek) teknolojik işbirliğine
devam etmek istiyor ve federal hükümetten Çin ile işbirliğinin sürdürülmesini
talep ediyor.
Avrupa
içerisindeki Çin’e yönelik bu ikili tutumun esas nedeni ise “bileşenlerin”
kendi çıkarlarını düşünmeleri. Nitekim Pekin de bunun farkında olarak nabza
göre şerbet verip “ikili” oynuyor. Ve bu “ikili” durum Avrupa’nın bileşenlerinin
politikalarına da yansıyor.
İçerisi
Dalgalı
Avrupa
yüzünü savaşa dönmüş olsa da “içeride” hem savaşa dahil olma hem de savaşa
mesafeli durma konusunda farklılıklar mevcut.
İngiltere’nin
öncülüğünü yaptığı savaşa ve Trump’tan “bağımsızlaşmaya” önem verenler kliği hamlelerini
sıklaştırmış durumda. AB ile İngiltere savunmada işbirliği konusunu görüşürken[8], Avrupa Komisyonu da
savunma şirketlerinin finansman sağlayabilmesi için kriterlerini gevşetiyor.[9]
Savaştan
istifade etmek isteyen Fransa ise nükleer şemsiyesini Avrupa’ya yaymak istiyor.
Fakat Fransa düğmeye basma yetkisinin kendisinde olması şartını koyarak
hegemonyasını dayatmak istiyor.[10]
Savaşa ve
Trump’tan “bağımsızlaşmaya” önem verenler arasında “temkinliler” de bulunuyor.
Almanya Başbakanı Merz, ABD’den bağımsız olmayı ve savunma sanayinin
geliştirilmesini savunsa da “ekonomik” ilişkilerin önemini vurgulayarak
temkinli olmayı sürdürüyor.[11] Merz’in “temkinli”
olmasının altında Almanya’nın giderek “sanayisizleşmesi” sorunu yatıyor.
Askerileşmenin sosyal harcamaların kısılması anlamına geleceğini bilen Merz, halkın
artan ekonomik sıkıntılara tahammülünün zorlanacağı önümüzdeki döneme karşı
önlemlerini “temkinlilikle” almaya çalışıyor.
Öte yandan
İngiltere Avrupa’daki “şahinlerin” öncüsü olsa da Trump ile ticaret anlaşması
imzalıyor ve bu anlaşmada Çin’in tedarik zincirinden çıkarmanın gerekliliği
vurgulanıyor.
“Temkinliliğin”
esas nedeni ise Avrupa ile ABD arasındaki askeri ve ekonominin yanı sıra
kültürel düzeydeki ilişkilerin iç içe olması. Bu içiçelik nedeniyle özellikle
İngiltere ve Almanya’da Trump’ın kısa sürede devrilmesi ve yerine Biden ya da
Obama gibi Transatlantik ittifakını devam ettirecek birinin gelmesi “umudu”
oluşuyor. ABD’de Trump’ın başkanlığına güvenin azaldığına işaret eden
anketlerin artmış olması da Avrupa’da “umuda” ve “temkinliliğe” neden oluyor.
Savaşa
mesafeli duranların sayısında ciddi artış olmasa da onlara yönelik hamleler
sertleşiyor. Fransa’da Le Pen’e siyasi yasak konarken, Almanya’da AfD resmi
olarak “aşırı sağcı aşırılıkçı örgüt” olarak tanımlanıyor. AB’nin kurumlarında
ise Slovakya ve Macaristan’ın Rusya’ya yönelik yaptırımları engelleme
girişimlerine karşı “yasal” önlemlerin alınması konuşuluyor.
Sonuç
olarak bakıldığında Avrupa’nın gerek Avrupa sermayesinin çıkarları gerekse
emperyalist güç odağı olma zorunluğu nedeniyle “savaş hâline” boylu boyunca
girmekten kaçınmasının pek de mümkün olmadığı görülüyor. Avrupa’nın ABD, Rusya
ve Çin ile ilişkileri ve içerideki “dalgalı” durum birlikte ele alındığında da “savaş
hâlinin” yaşlı kıtaya pek iyi gelmeyeceği ortaya çıkıyor.
[1] Lebensraum:
Yaşam sahası. Bir ülkenin ekonomik ihtiyaçlarını sağlamak için, var olan
sınırları dışındaki toprakları çeşitli tarihsel, kültürel sebepler göstererek
elde etmek istemesidir.
[2] https://harici.com.tr/nato-ve-almanya-24-antlasmasini-delik-desik-ediyor/
[3] https://www.reuters.com/world/europe/germanys-merz-eu-tighten-sanctions-russia-if-no-progress-ukraine-this-week-2025-05-13/
[4] https://www.france24.com/en/europe/20250514-eu-unveils-new-sanctions-on-russia-targeting-shadow-oil-fleet-and-cyberattackers
[5] https://harici.com.tr/kazakistan-ab-ile-onlarca-yillik-petrol-anlasmalarini-yeniden-muzakere-etmek-istiyor/
[6] https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/alman-otomobil-ureticileri-bmw-mercedes-ve-volkswagenin-kari-cin-etkisiyle-dusuyor/3562820
[7] https://harici.com.tr/berlin-ve-brukselde-pekin-sancisi/
[8] https://harici.com.tr/ab-ve-birlesik-krallik-savunma-konusunda-yakinlasiyor/
[9] https://harici.com.tr/ab-silah-sanayisi-icin-esg-kriterlerini-gevsetebilir/
[10] https://www.dw.com/en/macron-open-to-deploying-french-nuclear-weapons-in-europe/a-72534138
[11] https://harici.com.tr/avrupanin-guvenliginde-almanya-belirsizligi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder