Dünyanın dört bir yanında yaşanan silahlı çatışmalar, ülkemizin çeşitli bölgelerinde gerçekleşen orman yangınları ile giderek artan yoksulluk bir kriz döneminde olunduğunu can yakıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Nitekim Dil Derneği’nin sözlüğünde kriz, “bir toplumun, bir kuruluşun ya da bir kimsenin yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran” olarak tanımlanıyor. Bu güç dönemi, krizi aşmanın yolu da ilk olarak krizleri tanımlamaktan geçiyor. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan “Birleşik Çoğul Krizler” başlıklı kitap da bu imkânı sunuyor.
Kriz Biçimlerini Ele Alıp Açıklamak
Sosyal Araştırmalar Vakfı (SAV) Yayınları tarafından yayımlanan “Birleşik Çoğul Krizler” başlıklı kitabın editörlüğünü Sinan Araman ve Fuat Ercan üstleniyor. 23 yazarın 24 makalesinden oluşan kitabın amacı “günümüzde yaşamın her alanında birleşik olarak yaşadığımız çoğul krizleri her yönüyle ele alıp açıklamak” olarak açıklanıyor. Bu bağlamda “ekolojik yıkımdan sağlık krizine, toplumsal cinsiyet krizlerinden toplumsal yozlaşma/çürümeye, endüstriyel tarımın krizlerinden kapitalist üretimin iktisadi/sınai ve siyasi krizlerine, insan merkezli türcü yaşam tarzından doğal kaynakları geri dönüşümsüz ve ekolojik dengeyi hızla sarsan bir şekilde tahrip eden kapitalist aklın iktisadi büyüme ve ekonomik kalkınma anlayışına, insanın insana ve doğaya tahakkümünden sermaye ve devletin çıkar ittifakının yarattığı “prangalar” altında bilimsel ve sanatsal üretimin krizlerine, küresel borç krizlerinden barınma ve göç krizine” kadar çok sayıda kriz biçimi bu makalelerde ele alınıyor. Makaleler “farklı” kriz biçimlerine odaklansa da hepsinin kaynağının kapitalist üretim biçimi olduğu belirtilerek krizlerin birleşik ve çoğulluk temelinde anlaşılması gerektiği özellikle vurgulanıyor.
Bu vurguyla birlikte kriz biçimlerine dair makalelerin sayısının hangi krizin biçiminin ağır bastığıyla doğru orantılı olması kitabın bir diğer önemli özelliğini oluşturuyor.
Sermaye birikimi ve kapitalizmin yapısal krizine dair yedi, ekolojik kriz üzerine beş, toplumsal cinsiyet krizine dair üç, sağlıkta yaşanan kriz üzerine üç, bilim-sanat ve teknoloji üretimine dair üç, göç üzerine iki ve barınma krizine dair bir makale olması kapitalist üretim biçiminin krizlerin temeli ve ekolojik krizin de yaşamı tehdit eden en önemli kriz biçimi olduğu açıkça ortaya konuluyor.
Bütün bunlarla birlikte kitabının alt başlığı olan “Sermayenin Egemenliğinden Yaşamın Yıkımına” cümlesinin de belirttiği üzere makalelerin bütünü kapitalizmin egemen üretim biçimi haline gelmesinin canlı yaşamın yıkımına mal olacağını bütün yönleriyle açıkça gösteriyor. Sadece göstermekle kalmıyor, bu yıkımı engellemenin yolunun da, kitabın amacında da vurgulandığı üzere, tüm bileşenlerin ortaklaşa harekete geçirilmesinden geçtiği özellikle belirtiliyor. Geriye harekete geçmenin, bu kriz biçimlerinin analizi temelinde, nasıl sağlanacağını tartışmak kalıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder