Çevirenin Notu: Nicolas Krassó’nun “Troçki’nin Marksizmi” adlı makalesi New Left Review’in Temmuz-Ağustos 1967 tarihli 44. sayısında yayımlanmıştı. Makalenin çevirisini uzunluğundan dolayı üç bölüm halinde paylaşmıştım, aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz. Ernest Mandel’in bu makaleyi eleştirdiği “Troçki'nin Marksizmi: Bir Karşı Eleştiri” başlıklı makalesi ise New Left Review’in Ocak 1968 tarihli 47. sayısında yayımlanmıştı. Krassó’nun Mandel’in eleştirisine yanıt verdiği “Ernest Mandel'e Yanıt” başlıklı makalesi ise New Left Review’in Mart 1968 tarihli 48. sayısında yayımlanmıştı. Monty Johnstone’nun bu tartışmaya katkı yaptığı “Troçki ve Tek Ülkede Sosyalizm Tartışması” başlıklı makalesi ise New Left Review’in Temmuz 1968 tarihli 50. sayısında yayımlanmıştı.
1928-2007 yılları
arasında yaşamış olan Monty Johnstone, Büyük Britanya Komünist Partisi'ne üye
olarak devrimci mücadeleye atıldı. 1968’den sonra partide Stalin karşıtlığının
ve Avrokomünizm akımının öncülüğünü yaptı. Parti içerisinde bisiklete olan
tutkusu, mütevaziliği ve sadeliği ile tanınan birisiydi.
Nicolas
Krassó’nun “Troçki’nin Marksizmi” adlı makalesi:
Birinci bölüm için
tıklayınız: https://gcmalatya.blogspot.com/2025/10/ceviri-trockinin-marksizmi-1-nicolas.html
İkinci bölüm için
tıklayınız: https://gcmalatya.blogspot.com/2025/10/ceviri-trockinin-marksizmi-2-nicolas.html
Üçüncü bölüm için
tıklayınız: https://gcmalatya.blogspot.com/2025/10/trockinin-marksizmi-3-nicolas-krasso.html
Ernest Mandel’in
“Troçki'nin Marksizmi: Bir Karşı Eleştiri” başlıklı makalesi için
tıklayınız: https://gcmalatya.blogspot.com/2025/11/ceviri-trockinin-marksizmi-bir-kars.html
Krassó’nun Mandel’in
eleştirisine yanıt verdiği “Ernest Mandel'e Yanıt” başlıklı makalesi için
tıklayınız: https://gcmalatya.blogspot.com/2025/11/ceviri-ernest-mandele-yant-nicolas.html
Bu makalenin amacı,
Nicolas Krassó ve Ernest Mandel arasında son dönemde New Left Review'de (NLR)
yürütülen tartışmanın bir alanını, yani "Tek Ülkede Sosyalizm"
meselesini incelemektir. Başından beri biraz anlaşılması güç terimlerle
yürütülen ve bugün her iki tarafın da on yıllardır süren polemik
çarpıtmalarıyla örtülü olan bu büyük tarihsel tartışma, Troçki'nin tutumunu,
bir tarafı diğerine karşı "haklı çıkarmaya" yönelik ideolojik veya
psikolojik bir eğilim göstermeden, nesnel ve dengeli bir şekilde değerlendirmenin
özellikle önemli olduğu bir tartışmadır.
Troçki'nin Rusya'da sosyalizmin
inşası konusunda gerçekte söylediklerinin ciddi bir şekilde incelediğimizde, Troçki’nin
tutumunda, Mandel'in sansürlenmiş versiyonunda yer almayan temel ve çözümsüz
bir çelişki ortaya çıkıyor. Bir yandan, Mandel'in de doğru bir şekilde
belirttiği gibi, Troçki sosyalizmi inşa etme işine başlamanın gerekliliğini
hiçbir zaman tartışmamış ve bu amaçla ekonomik büyüme oranının artırılması için
önerilerde bulunmuştur.[1] Saldırı
altındayken, "Batı'daki gecikmiş devrim süreci karşısında sosyalist inşa
çalışmalarımızın programına karşı karamsar bir tutum takındığını" reddetmiş
ve "kapitalist çevremizin yarattığı tüm zorluklara rağmen, Sovyet
diktatörlüğünün ekonomik ve siyasi kaynaklarının çok büyük olduğunu" kabul
etmiştir.[2] Öte yandan, “sürekli
devrim teorisindeki iki temel önermeye” bağlı kaldı: Birincisi, “devrim, gelişmiş
ülkelerin proletaryasının iktidarı ele geçirmesinden önce, Rus proletaryası iktidarı
eline geçirebilir”; ancak ikincisi, “geri kalmış bir ülkede, kapitalist
düşmanlarla çevrili bir dünyada proletarya diktatörlüğünün karşılaşacağı
çelişkilerden kurtulmanın tek yolu, dünya devrimi arenasında bulunacaktır.”[3]
Krassó, Troçki'nin
Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin inşasının tamamlanmasının mümkün olmadığına
dair argümanının temel dayanağının, devrim daha gelişmiş ülkelere yayılmadığı
sürece bir işçi devleti olarak bile varlığını sürdürebileceğine inanmaması
olduğunu göstermekte haklıdır. Mandel bunun doğruluğunu kabul etmekle kalmayıp,
Krasso'nun sunumunda "tarihsel çarpıtmalardan" da karanlık bir dille
bahsettiği için (NLR 47, s. 42), belki de Troçki'nin kendi adına konuşmasına
izin vermek faydalı olacaktır - bağlamından koparılmış tesadüfi ve alışılmadık
alıntılarla değil, bu konudaki düşüncelerinin ana içeriğini temsil eden
ifadelerle.
Troçki 1906'da şöyle
yazmıştı: "Avrupa proletaryasının doğrudan devlet desteği olmadan,
Rusya işçi sınıfı iktidarda kalamaz ve geçici egemenliğini kalıcı bir sosyalist
diktatörlüğe dönüştüremez." [4] 1928'de bu
formülasyonu, Radek'in eleştirilerine karşı şiddetle savundu. Radek devlet
desteğinden bahsederken, Troçki'nin Sovyetler Birliği'nin diğer
ülkelerin işçilerinden yardım alması gerektiği konusunu aşırı derecede
keskinleştirdiğini ileri sürmüştü.[5]
1917 yılının Haziran
ayında broşür olarak yayımlanan ve 1922 ile 1924 yıllarında bir sonsözle
yeniden basılan Barış Programı'nda Troçki, Rusya'daki sosyalist devrim
hakkında şunları yazıyordu: “Başkalarını beklemeden mücadeleye kendi ulusal
topraklarımızda başlıyoruz ve sürdürüyoruz; girişimimizin diğer ülkelerdeki
mücadeleye ivme kazandıracağına tamamen eminiz; eğer böyle olmasaydı, hem
tarihsel deneyimin hem de teorik değerlendirmelerin ortaya koyduğu gibi,
örneğin devrimci Rusya'nın muhafazakar Avrupa karşısında kendini savunabileceğini
veya sosyalist Almanya'nın kapitalist bir dünyada tecrit kalabileceğini
düşünmek umutsuzca olurdu.”[6]
1922'de yazdığı (ve
1928'de kayıtsız şartsız savunduğu) 1905 Yılı kitabının önsözünde
sürekli devrim teorisini özetlerken Troçki, proletarya öncüsünün iktidarının
ilk aşamalarında kapitalist mülkiyete derin bir darbe vurduğundan söz etti.
"Bu durumda, yalnızca devrimci mücadelesinin ilk aşamalarında kendisini
destekleyen burjuvazinin tüm gruplarıyla değil, aynı zamanda iktidara gelmesini
sağlayan geniş köylü kitleleriyle de düşmanca bir çatışmaya girecektir. Köylü
çoğunluğun bulunduğu geri kalmış bir ülkedeki işçi hükümetinin konumundaki
çelişkiler, ancak uluslararası ölçekte, dünya proleter devrimi sahnesinde
çözülebilir."[7]
1937'de de tema özünde
aynıydı: "Gelişmiş ülkelerde proletaryanın az ya da çok hızlı bir
zaferi olmadan, Rusya'daki işçi hükümeti ayakta kalamaz. Sovyet rejimi
kendi haline bırakılırsa ya yıkılır ya da yozlaşır. Daha doğrusu, önce yozlaşıp
sonra yıkılır. Ben de bu konu hakkında 1905'ten itibaren birden fazla kez
yazdım."[8]
Ekonomik Büyüme
Küçümseniyor
Troçki'nin Rus
sosyalizminin iç güçlerini küçümsemesi, özellikle SSCB'de sosyalist bir
ekonominin bağımsız gelişimine duyduğu güvensizlikte belirgindi. 1922 tarihli Barış
Programı'na yazdığı Sonsöz'de şöyle yazmıştı: "Sosyalizm ancak
üretici güçlerin büyümesi ve gelişmesi temelinde düşünülebilir... Burjuvazi
diğer Avrupa devletlerinde iktidarda kaldığı sürece, ekonomik izolasyona karşı
mücadelede kapitalist dünyayla anlaşmalar yapmak zorundayız; aynı zamanda, bu
anlaşmaların en iyi ihtimalle şu veya bu ekonomik yarayı iyileştirmemize, şu
veya bu adımı atmamıza yardımcı olacağı kesin olarak söylenebilir. Ancak
Rusya'da sosyalist ekonominin gerçek yükselişi, ancak proletaryanın Avrupa'nın
en önemli ülkelerindeki zaferinden sonra mümkün olacaktır."[9]
1927'de, Sovyet
devletinin "her zaman, doğrudan veya dolaylı olarak, dünya pazarının nispi
kontrolü altında olduğunu" iddia ettiğini görüyoruz. “Sorunun kökü burada
yatıyor. Kalkınma hızı keyfi bir hız değildir; dünya kalkınmasının bütünü
tarafından belirlenir, çünkü son tahlilde dünya sanayisi, proletarya
diktatörlüğü altında olsa ve sosyalist sanayiyi inşa ediyor olsa bile, her bir
parçasını kontrol eder."[10] Ertesi yıl Komintern
Program Taslağı'nı eleştirirken daha da ileri gitti: "Emek üretkenliği ve
bir toplumsal sistemin üretkenliği piyasada fiyatların korelasyonuna göre
ölçüldüğü ölçüde," diye yazdı, "Sovyet ekonomisi için belki de en
büyük doğrudan etkiyi oluşturan şey askeri müdahaleden çok, daha ucuz
kapitalist emtiaların müdahalesidir."[11] Dolayısıyla Mandel'in (s.
42) Troçki'nin SSCB'nin planlı ekonomisinin kapitalist dünya pazarı tarafından altüst
edildiğinden hiç bahsetmediğini reddetmesi için hiçbir gerekçe yoktur. Stalin
ve Parti çoğunluğunun doğru bir şekilde vurguladığı gibi, Sovyetler Birliği'nin
kendisini bu tür bir ekonomik altüst oluşlardan korumasının yolu olan dış
ticaret tekeli, Troçki için "bağımlılığımızın ciddiyetinin ve tehlikeli karakterinin
kanıtı" haline geldi.[12] Troçki dünya ekonomisinin
bir bütün olarak kaderini, Rusya'nın sosyalist inşasının ikincil önemi
karşısında "belirleyici öneme" sahip olarak görüyordu.[13] Egemen kapitalist
ülkelerde emek verimliliğinin Rusya'dan daha hızlı artabileceği olasılığını öne
sürerek, tam bir yenilgicilik politikasına devam etti.[14]
Bu yaklaşımın başarısızlığı,
Sovyet Beş Yıllık Planları'nın başarılarıyla kanıtlandı. Troçki, her ne kadar
yaşlı bir devrimci olsa da, 1936'da sanayi üretiminin karşılaştırmalı
göstergelerine dayanarak, “neredeyse tüm kapitalist dünyada görülen durgunluk
ve gerileme karşısında, Sovyetler Birliği'ndeki sanayileşmenin geniş
kapsamını" gördüğünde sevinçten kendini alamıyordu.[15] Fakat “Sovyetler
Birliği'ndeki üretici güçlerin dünyanın hiçbir ülkesinin daha önce yaşamadığı veya
şu anda yaşamadığı bir hızda geliştiği gerçeğini inkar etmek imkânsızdır'
derken,[16] bu durumun 1920’li yılların
sonlarındaki kötümser öngörülerinin doğrudan çürütülmesi anlamına geldiğini
asla kabul etmedi. Bu öngörüler, daha önceki bir dönemde ileri sürdüğü
süper-sanayileşme önerileriyle tuhaf bir tezat oluşturuyordu (Troçki'nin
savunucuları günümüzde her zaman ikincisini işaret ederken, birincisini ise
kolayca unutuyorlar). En azından hatalarının kaynağını Marksist bir analizle
açıklamaya kalkışmadı; ki bu, siyasi rakiplerinden her zaman talep etmeye hazır
olduğu bir uygulamaydı. Bunun yerine, bu başarıların “sosyalizmin teknik
öncüllerinin muazzam bir ilerleme kaydettiğini” göstermesine rağmen, Sovyet
toplumunu sosyalizme değil, “sınıfların yeniden oluşması, planlı ekonominin
tasfiyesi ve kapitalist mülkiyetin yeniden kurulması” yönüne götürdüğü gibi
tuhaf bir sonuca vardı. Bu durumda, “devlet kaçınılmaz olarak faşist hale
gelecektir” diye ekledi.[17]
Skolastikçilere Bir
Soru?
Isaac Deutscher,
1920'lerde Tek Ülkede Sosyalizm tartışmasının mantığını, her iki tarafın da
inşasına başlanmasından yana olduğu, şekli ve kullanılacak malzemeler konusunda
zaten hemfikir olduğu bir binanın çatı ile örtülüp örtülemeyeceği konusundaki
bir tartışmaya benzetmiştir.[18] Bu tartışmanın yarattığı
hararetin ardında yatan ruh hali ve vurgu farklılıklarını ifade eden alt
akımlardan bağımsız olarak, böyle bir tartışma son derece skolastik
görünmektedir. Görünüşe göre bunun bilincinde olan, 1930'ların önde gelen
Amerikan Troçkist yayın organı New International (Troçki'nin yüksek
teorik düzeyi nedeniyle övdüğü), Troçkist tutumun özünü 30 Ocak 1935 tarihli
bir başyazısında açıkça ifade etti: "Mevcut dünya durumu ışığında,
bürokrasinin bu kutsal kitabı olan ‘Tek Ülkede Sosyalizm’ teorisi, tüm milliyetçi
sınırlılığı ve böbürlenen sahtekarlığıyla karşımızda durmaktadır. Elbette
burada, şu veya bu coğrafi bölgede sosyalist bir toplum inşa etmenin tamamen soyut
olasılığından veya imkansızlığından bahsetmiyoruz - böyle bir tema skolastiklere
aittir; kastettiğimiz çok daha acil, somut, canlı ve tarihsel, metafizik
olmayan bir sorudur: İzole bir Sovyet Devleti'nin, emperyalist bir ortamda,
faşist karşı-devrimlerin dar çemberi içinde belirsiz bir süre boyunca varlığını
sürdürebilmesi mümkün müdür? Marksizmin cevabı, 'hayır'dır. SSCB'nin iç koşullarının
cevabı, 'hayırdır!'... Dünya devriminin dışında kurtuluş yoktur.[19]
Meseleyi bu şekilde
ortaya koyarsak, tarih Troçki'nin tutumunu tamamen yerle bir etmiştir. Ancak,
Mandel'in yaptığı gibi sosyalizmi "sınıfsız, metasız, parasız ve devletsiz
bir toplum" (s. 42) olarak tanımlarsak, bu tanımın kendi terimleriyle
farklı bir sonuca varırız. Troçki'nin siyasi tutumları hakkında anlamlı bir
değerlendirme yapacaksak, meseleleri tarihsel bağlamından koparan ve anlamsız semantik
tartışmalara yol açan keyfi tanımlamalardan kaçınmalıyız. Gerçek şu ki,
Mandel'in tanımı, Rus Komünist Partisi tarafından genel olarak kabul gören
Leninist anlayışla çelişmektedir. Lenin, Devlet ve Devrim'de sosyalizmden,
Marx'ın komünizmin ilk aşamasıyla eş anlamlı olarak bahsetmiş ve "üretim
araçlarının tüm toplumun ortak mülkiyetine dönüştürülmesi" olarak
tanımlamıştır. “Sosyalizm,” diye devam ediyordu, “ürünler 'yapılan iş miktarına göre'
dağıtıldığı sürece varlığını
sürdüren dağıtım kusurlarını ve
'burjuva haklarının' eşitsizliğini ortadan kaldırmaz ... Sosyalist ilke:
'Eşit miktarda ürün için eşit miktarda emek'... zaten gerçekleşmiştir... Hâlâ
devlete ihtiyaç vardır... Devletin tamamen yok olması için tam komünizm
gereklidir.”[20] Bu ayrım, 1919'dan
itibaren partinin temel ders kitabı olan Buharin ve Preobrejenski tarafından
yazılan Komünizmin ABC'sinde daha da ayrıntılı olarak ele alınmıştır. “Kapitalizm
ile komünizm arasında kaçınılmaz bir ara aşama olan sosyalist toplumda,” diye
yazmışlardı, “paraya ihtiyaç vardır, çünkü meta ekonomisinde bir rolü vardır...
Sosyalist toplumda, bu meta ekonomisi bir dereceye kadar varlığını
sürdürecektir.”[21]Mandel'in sosyalizm olarak
tanımladığı meta, para ve devletin olmadığı toplum, parti geleneğinin komünizmin
daha yüksek aşamasıyla özdeşleştirdiği özellikleri taşır. Bu, tartışmaya
karıştırılan bir yanıltmacadır, çünkü Rus komünistleri kendilerine sosyalist bir
ekonomi yaratma hedefini koyduklarında anladıkları şey bu değildi- bununla
kastettikleri şey, büyük ölçekli kooperatif üretimin örgütlenmesiydi; ki bu,
Troçki'nin 1906'da sosyalizm için yaptığı tanımdır.[22]
Mandel, “Stalin ve
Buharin'in bile” Rusya'da mümkün olduğuna inandıkları sosyalist ekonominin 'en
gelişmiş kapitalist ekonomiden daha yüksek bir emek üretkenliğine sahip olması
gerektiği” (s. 42) konusunda hemfikir oldukları iddiasını destekleyecek hiçbir
şey bulamayacaktır. Bu, Rusya'nın kapitalizm altında sahip olduğu çok daha
yüksek bir üretkenlik düzeyinden ve üretkenlikte kapitalist dünyayı yakalama ve
geçme amacından farklıdır. Bu, sosyalizmin dünya çapında zaferinin
garantisidir.[23]
Lenin'in Konumu
Mandel, "Tek Ülkede
Sosyalizm" kavramının, temel Marksist-Leninist teoriyi, "Lenin'in tüm
mirasının" reddettiğini savunur (s. 43). Bu, özellikle yanıltıcı bir yarı
gerçektir. Doğru olan şudur ki, Bolşevikler 1917'de iktidara geldiklerinde,
Lenin'in sözleriyle, "dünya proleter devriminin eşiğinde" olduklarına
inanıyorlardı.[24] Ekim Devrimi'nden sonra
bir süre Lenin ve Bolşevikler şöyle düşünüyorlardı (ve Troçki bunu kanıtlamak
için alıntıları sıralamayı çok seviyordu[25]): "Ya diğer
ülkelerde, kapitalist olarak daha gelişmiş ülkelerde devrim hemen veya en
azından çok hızlı bir şekilde patlak verecek, ya da yok olacağız."[26] Ancak Lenin karakteristik
gerçekçiliğiyle, Mart 1918'de, Troçki'nin "kelimenin tam anlamıyla
ihanet" olarak nitelendirdiği Brest-Litovsk Barış Antlaşması'nın
aşağılayıcı şartlarının onaylanması ısrarla talep ederken,[27] dünya devriminin eninde
sonunda gerçekleşeceğini, ancak "şimdilik bunun çok güzel bir masal"
olduğunu belirtmişti.[28] 1921'e gelindiğinde,
uluslararası alanda "olayların beklediğimiz kadar düz bir çizgide
ilerlemediğini" ve "diğer kapitalist ülkelerde devrimi başlatmanın
imkansız olduğunu" açıkça anladığında,[29] süresiz olarak ertelenen uluslararası
devrim bağlamında Rusya'da sosyalizmin inşası gibi yeni bir sorunu ele almaya kendini
giderek daha fazla adadı. 15 Mart 1921'de, sosyalist devrimin Rusya'da
"tamamen başarılı" olabilmesi için iki koşulun altını çizmişti:
Birincisi, "bir veya birkaç gelişmiş ülkedeki sosyalist devrimden
zamanında destek alması" ve ikincisi, "proletarya ile köylü nüfusun
çoğunluğu arasındaki anlaşmanın" sürdürülmesi.[30] Bir aydan kısa bir süre
sonra, "Köylülükle on-yirmi yıl boyunca doğru ilişkiler kurulursa, dünya
çapında (büyüyen proleter devrimlerde bir gecikme olsa bile) zafer garanti
altına alınmıştır." diye belirtiyordu[31] Lenin, iki yıl sonra, son
makalelerinde bu sorunla daha da fazla ilgileniyordu. “Ya durumunun (Rusya'nın dünyadaki
durumu-MJ) tamamen umutsuzluğu, işçilerin ve köylülerin enerjilerini on kat
artırarak, bize Batı Avrupa ülkelerinden farklı bir şekilde medeniyetin temel
gerekliliklerini yaratma olanağı sunarsa?” diye soruyordu Ocak 1923'te. “...
Sosyalizmin yaratılması için belirli bir kültür seviyesi gerekiyorsa (her ne
kadar kimse bu belirli kültür seviyesinin ne olduğunu söyleyemese de), neden bu
belirli kültür seviyesinin ön koşullarını devrimci bir şekilde elde etmeye
başlamıyoruz ve ardından bir işçi ve köylü hükümeti ve bir Sovyet
sistemi yardımıyla diğer ulusları geçmeye başlamıyoruz?... Sosyalizmin kurulması
için medeniyetin gerekli olduğunu söylüyorsunuz. Çok güzel. Peki neden
ülkemizde toprak ağalarının ve Rus kapitalistlerinin kovulması gibi medeniyetin
ön koşullarını yaratarak başlayıp ardından sosyalizme doğru ilerlemeye
başlamıyoruz? Tarihsel olayların alışılmış düzeninde böyle değişikliklerin kabul
edilemez veya imkânsız olduğunu nerede, hangi kitaplarda okudunuz?”[32]
Son olarak Kooperatifçilik
Üzerine adlı makalesinde şöyle yazıyordu: “Devletin bütün büyük
ölçekli üretim araçları üzerindeki gücü, proletaryanın elindeki devlet gücü, bu
proletaryanın milyonlarca küçük ve çok küçük köylüyle ittifakı, proletaryanın köylülüğün
önderliğini güvence altına alması vb. kooperatiflerin ... tam bir sosyalist
toplum inşa etmesi için gerekli olan her şey bu değil midir? Bu henüz sosyalist
toplumun inşası değildir, ancak bu inşa için gerekli ve yeterli olan her
şeydir... Üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti altında, proletaryanın
burjuvaziye karşı sınıf zaferi ile medeni kooperatifler sistemi, sosyalizmdir.”[33]
Sosyalizm Gerçekleştirildi
mi?
Uluslararası devrimin
gecikmeye devam etmesi halinde Rusya'nın sosyalizmin inşasını kendi başına
tamamlamayı hedeflemesi gerektiği fikri, ülkelerinin bu sorunun ortaya çıkacağı
kadar uzun bir süre izole bir işçi devleti haline geleceğini hiç öngörmemiş
olan Bolşeviklerin geleneksel
teorisinden bir sapma anlamına geliyordu. Ancak Lenin bu fikri teorik olarak
hiçbir zaman detaylandırmamış olsa da, çalışma hayatının son döneminde pratikte
bu bakış açısını giderek daha fazla benimsediğini gördük. Lenin’in ölümünden
sonra partinin yeni durumla yüzleşmesi ve herkesin umduğu devrim diğer
ülkelerde gerçekleşmez ve sorunlarını hafifletmezse, "NEP Rusyası'nın
kendi güçleriyle Sosyalist Rusya'ya dönüşeceği"[34] yönündeki güvenini dile
getirmesi, Marksist teoriyle tamamen uyumluydu.
Bu bakış açısı ne anlama
geliyordu? Lenin, Ekim Devrimi'nden sonra ve 1921'de uygulamaya konulan Yeni
Ekonomi Politikası döneminde Rusya'da var olan sosyo-ekonomik yapıları
oluşturan beş unsuru sıralamıştı: 1) ataerkil, büyük ölçüde kendi kendine yeten
köylü ekonomisi; 2) küçük meta üretimi (köylülerin çoğunluğunun tahıllarını
satması dahil); 3) özel kapitalizm; 4) devlet kapitalizmi ve 5) sosyalizm.[35] Sosyalizme geçiş,
Rusya'nın geri kalmış bir köylü ülkesinden, modern, merkezi planlı bir devlet
sanayisi ve kolektif ve devlet tarımına sahip ve büyük eğitim ve kültürel
ilerlemelerin eşlik ettiği bir ülkeye dönüşmesi anlamına geliyordu. Ben, Lenin'in
sosyo-ekonomik kategorilerinden ilk dördünün fiilen ortadan kaldırılmasından,
kulakların (kırsal burjuvazi) ve nepmenlerin (tüccar kapitalistler) ortadan
kalkmasını ve bir yandan devlet sanayisi ve devlet çiftliklerinin, diğer yandan
kolektif çiftliklerin yer aldığı beşincisinin büyük ölçüde büyümesini kastetmiştim.[36] Bu terimlerle tanımlandığında
Stalin, 1935'ten sonra Troçki'nin yanıldığını ve “burjuvazimizin çoktan tasfiye
edildiğini ve sosyalizmin büyük ölçüde çoktan kurulduğunu” doğru bir şekilde
söyleyebilmişti. “Biz buna sosyalizmin zaferi, ya da daha doğrusu, tek ülkede sosyalist
inşanın zaferi diyoruz.”[37]
Ancak sorunu burada
bırakmak çok kolay olurdu. Tarımın kolektifleştirilmesi gereksiz yere masraflı
ve sert bir şekilde gerçekleştirilmiş, bu da köylülüğün önemli kesimleri ile
Sovyet Devleti arasında derin bir güvensizlik yaratmakla kalmamış, aynı zamanda
siyasi iktidar ve inisiyatif emekçi halkın elinden alınarak Stalin ve onun
yerine geçecek sorumsuz küçük bir yönetici grubun elinde toplanmıştı.[38] Stalin, olağanüstü zor
bir uluslararası durumda, sosyalizmin ekonomik ve kültürel temellerinin
geliştirilmesine ve savunulmasına öncülük etti; bu onun büyük tarihsel
başarısıdır. Ancak aynı zamanda, parti ve halkın demokratik haklarını ve
organlarını hiçe sayarak, en seçkin Rus ve yabancı devrimcilerin çoğunun trajik
bir sonla karşılaştığı yaygın keyfi ve acımasız zulümler uyguladı – bu da Sovyetler
Birliği ve uluslararası komünist hareketin bedelini bugün hâlâ ağır bir şekilde
ödediği en büyük suçudur.
Marksistler sosyalizm ve
demokrasiyi her zaman birbiriyle iç içe geçmiş kavramlar olarak gördükleri için,
Troçki 1930'ların ikinci yarısında ana argümanını değiştirerek, sosyalizmin
Rusya'da inşa edildiği iddiasına karşı bu itirazını merkezi bir konuma
getirerek çok daha güçlü bir zemine oturdu. Ardından polis terörüne, eski
Bolşeviklere karşı uydurulan Moskova Duruşmaları'na ve siyasi özgürlüğün genel
olarak bastırılmasına işaret etti; bu durum, hem partide hem de Devlet'te
yozlaşmış bürokratik aygıtın gücünün büyük ölçüde artmasıyla birlikte ve
öncesinde yaşandı. Anlayamadığı şey, belli bir süre boyunca (ki bu süre oldukça
uzun olabilir), sosyalist ekonomi ile demokratik olmayan, sosyalist olmayan bir
üstyapının huzursuz ve düşmanca bir arada var olmasının mümkün olduğuydu. Er ya
da geç, birincisinin gelişimi toplumu (her ne kadar dolambaçlı, dengesiz ve hiç
de “otomatik” olmasa da) üstyapının reformuna ve ekonomik altyapıyla -ve
giderek daha gelişmiş ve eğitimli işçi sınıfı ve aydınlarının istekleriyle-
ilerici bir şekilde uyum sağlamasına doğru itecektir. 1930'larda sosyalist bir
ekonominin başardığı şey, elbette, yalnızca sosyalizmin bazı unsurlarıydı ve
Rus geri kalmışlığının korkunç mirasını tamamen aşarak tam gelişmiş,
müreffeh, uyumlu ve kültürlü bir sosyalist toplum olarak ortaya çıkabilmesi
için birkaç on yıl daha barışçıl bir büyüme sürecine ihtiyaç duyuyordu. Bugün
Sovyetler Birliği, 1930'lara göre çok daha gelişmiş olsa da, bu sosyalist
gelişme düzeyini tamamlamadan önce kat etmesi gereken epey bir yol var. Stalin
ve Hruşçov dönemlerinde öngörülebilir bir gelecekte komünizme geçişten söz
edilmesinin, bugün genel olarak büyük ölçüde abartılı ve aşırı iddialar
içerdiği görülüyor. Troçki'nin yazılarının, Togliatti'nin şu şekilde tanımladığı
bu tür abartılara karşı yararlı bir düzeltme olanağı sağladığını söylemek
yerinde olur: “O döneminde propagandasında, ama aynı zamanda genel sunumda da, başarıları
abartma ve tüm sorunların çözüldüğünü, nesnel çelişkilerin aşıldığını düşünme eğilimi
hakimdi. Oysa sosyalist toplumun inşasında her zaman var olan ve açıkça kabul
edilmedikçe çok ciddi ve aşılmaz hale gelebilecek zorluklar ve çatışmalar vardı.”[39] Bununla birlikte gelen
ulusal üstünlük, kibir ve dar görüşlülüğün tezahürlerini eleştirirken, Marksizmin
temelindeki enternasyonalist geleneklerine haklı olarak atıfta bulunurken, eleştirdiği
şeyin kaçınılmaz olarak Tek Ülke Sosyalizmi teorisinden kaynaklandığını yanlış
bir şekilde ileri sürmüştür.
“Devrim İhanete Uğradı”
Troçki’nin 1936’da
yazdığı "İhanete Uğrayan Devrim", o dönemdeki tutumunun hem
güçlü hem de zayıf yönlerini ortaya koyar. Sovyetler Birliği'nin 1930'ların
ortalarına kadarki gelişimini analiz ederek, Stalinizmin Rus yaşamının pek çok
yönü üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koyarken pek çok isabetli tespitte
bulunmuştur. Ancak eleştirilerinin çoğu, örneğin 1936 Anayasası'nın hükümlerine
saldırması gibi, eleştirmekten ibaret ve yersizdi. Zira bu anayasanın
zayıflığı, son derece demokratik hükümlerinde değil, Stalin'in anayasanın
hükümlerini çiğneyebildiği ve çiğnediği o dönemde Sovyetler Birliği'ndeki
gerçek durumla ilgisiz olmalarında yatıyordu. Örneğin, dolaylı seçim sisteminin
yerine evrensel, eşit ve doğrudan oy hakkının getirilmesini - köylülüğe karşı
işçi sınıfı lehine temsil ağırlığının artırılmasını ve eski sömürücü sınıflara
oy hakkının tanınmaması- "proletarya diktatörlüğünün hukuken
tasfiyesi" olarak nitelendirmiştir.[40] Anayasanın bir bütün
olarak, “sosyalist ilkelerden burjuva ilkelere doğru atılmış büyük bir geri
adım” anlamına geldiğini ve “yeni bir mülk sahibi sınıfın doğuşu için siyasal
ön koşulları” yarattığını ileri sürdü.[41]
Troçki'nin tek ülkede
sosyalizmi inşa etmenin imkânsızlığı konusundaki dogmatik inancı, Stalin'in
tasfiyelerinin yol açtığı tahribata rağmen, sosyalist sistemin Rusya'da ne
kadar köklü ve dirençli olduğunu şimdi bile küçümsemesine yol açmıştı. Batı'da
bir devrimin müdahalesi olmadan, eğer bir savaş patlak verirse, "Sovyetler
Birliği'nin toplumsal temellerinin yalnızca yenilgi durumunda değil, zafer
durumunda da yıkılması gerektiğini" iddia ediyordu."[42] Devamında, “Sovyet
bürokrasisinin burjuva restorasyonunu hazırlama yolunda büyük bir adım
attığını" ve " gelecek aşamalarda kaçınılmaz olarak mülkiyet
ilişkilerinde kendine destek arayacağını" ve bunun da "yeni bir mülk
sahibi sınıfa dönüşmesini" gerektireceğini yazdı.[43] Aslında, Sovyetler
Birliği'nin savaştaki zaferi (Troçki yenilgiyi öngörmüştü[44]) elbette bir burjuva
karşı-devrimine doğru en ufak bir adımla sonuçlanmadı[45]; aksine, sözde “karşı-devrimci”
komünist partilerin önderliğinde 13 ülkede daha sosyalist mülkiyet ilişkileri
kuruldu ve kapitalist sistemle rekabet eden bir dünya sosyalist sistemi ortaya
çıktı. Dahası, Stalin'in 1953'teki ölümünden bu yana, Troçki'nin vurguladığı
Stalinizmin en olumsuz özellikleri ortadan kalktı. Bu “de-Stalinizasyon” süreci,
Troçki’nin İhanete Uğrayan Devrim’de öngörüp savunduğu gibi[46], Dördüncü Enternasyonal
önderliğindeki bürokrasiyi devirmek için “kaçınılmaz” şiddetli bir siyasi
devrimle gerçekleşmedi; esasen komünist parti içindeki güçlerin (Troçki'nin
parçalanmış,[47] ”ölü”[48] ve “artık proletaryanın
öncüsü olmayan” olarak nitelendirdiği[49]) ve Troçki'nin tanımına
göre[50] işçi sınıfının ve
köylülüğün en ileri kesimleri arasından seçilen tüm parti, devlet ve kolektif
çiftlik liderlerini, yöneticilerini, teknisyenlerini ve ustabaşlarını içeren
güçlerin inisiyatifiyle gerçekleşmişti.
Stalinizm'e yönelik temel
bir Marksist eleştiri hâlâ yapılmayı bekliyor. Ancak bu eleştiri, Troçki'nin
öncüllerinden yola çıkmayacaktır; her ne kadar yazıları, bize sunduğu hem
olumlu hem de olumsuz birçok değerli ders nedeniyle incelenmesi gerek bir
kaynak olsa da. Ancak, onun en parlak görüşleri bile, Sovyet toplumunun gelişim
yasalarını anlamaktan veya (kabul etmek gerekir ki yeni ve eşi benzeri
görülmemiş) Stalinizm olgusunu karmaşıklığı ve çok yönlülüğüyle kavramaktan
alıkoyan, temeli yanlış bir sosyolojik model çerçevesinde ortaya çıkıyor. Bu
nedenle tarih, bu makalede alıntıladığımız önemli öngörülerine karşı bu kadar
acımasız davranmıştır.
Troçki'nin Rusya'ya
ilişkin hatalarının çoğunun kaynağı, Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki yıllarda
zaten mevcuttu. Deutscher, "Bazen Rusya'nın geçmişini ve bugününü
neredeyse bir boşluk gibi görüyordu" diye belirtiyordu.
"Avrupalılaşma çağrısının altında yatan zayıflık ve Bolşevizm’e karşı
tutumundaki kusur buydu. Lenin'in gücü, Rus gerçekliğini olduğu gibi kabul edip
onu değiştirmeye karar vermesiydi. Lenin'in partisi Rus topraklarında derin
köklere sahipti ve bu toprağın verebileceği her şeyi devrimci güç ve sertlikle,
dünyayı sarsan cesaretle ve ilkel kabalıkla özümsedi.[51] Troçki, Ekim Devrimi'nin
arifesine kadar bu partiye katılmadı ve bu geleneği asla benimsemedi; büyük
ölçüde Batılı bir devrimci entelektüel olarak kaldı. Sosyalist Rusya'nın
geleceğine dair karamsarlığı, Batı'daki devrim beklentilerine yönelik çok
övülen “devrimci iyimserliği” ve “izole bir proleter devlete dair iyimserliğin
uluslararası devrime yönelik karamsarlığı da beraberinde getireceği” şeklindeki
tuhaf inancıyla tamamlanıyordu.”[52] Lunaçarski'nin sempatik
profilinde gösterdiği gibi, Troçki'nin “devrime giden yolu... düz bir çizgide ilerliyordu.”[53] Tarih onun öngörülerini
çürütüp yeni ve öngörülemeyen durumlara yol açtığında, Lenin'in “insanı ara
sıra taktiklerini değiştirmeye iten gerçeklik duygusu” ve Lenin'i “bir an
kılıcının iki ağzını da bilemeye, başka bir an da onu kınına koymaya”
yönlendiren “zamanın gereklerine karşı muazzam duyarlılığı” onda yoktu.[54]
[1] Bu makale kapsamında, Troçki'nin 1923-24
yıllarında merkezi planlamanın getirilmesi ve 1925-27 yıllarında sanayileşmeye
geçiş için yaptığı önerilerin, ortaya atıldıkları dönemdeki gerçek olanaklarla
ne kadar örtüştüğü sorusunu inceleyemem. Stalin'in 1928'den sonra Muhalefet’in
önerdiğinden daha kapsamlı planları uygulamaya koymasının, Muhalefet'in önerilerinin
doğruluğunu tek başına kanıtladığı, kaba Troçkizmin mitlerinden biridir.
Maurice Dobb'un yazdığı gibi, "1928-29'da uygulanabilir olanın, hem
sanayinin hem de tarımın daha zayıf olduğu daha erken bir tarihte de mutlaka uygulanabilir
olduğu sonucu çıkmaz." (M. Dobb, Soviet Economic Development since 1917,
Londra, 1948, s. 206-207.) Ayrıca bkz. R.W. Davies, "The Inadequacies of Russian
Trotskyism", Labour Review (Londra),
Temmuz-Ağustos 1957. Bununla birlikte parti, Muhalefet’in kırsal kesimde
kulakların gücünün tehlikeli bir şekilde arttığına dair uyarılarını daha önce
dikkate almış olsaydı, 1929-30'daki kolektifleştirme sürecinin daha az şiddetli
olabileceği iddiasını kabul ediyorum.
[2] Troçki'nin RKP Merkez Komitesi Genel Kurulu'na
Mektubu, 15 Ocak 1925, J. Murphy (ed.), Errors of Trotskyism (Londra, 1925), s. 374.
[3] L. Troçki, The Third International After Lenin (New York, 1957), s. 40.
[4] L. Troçki, Permanent Revolution and Results and Prospects (New York, 1965), s. 237. Vurgular orijinalde.
[5] a.g.e., s. 138 vd.
[6] L. Troçki, The Programme of Peace (Kolombo, 1956), s. 18.
[7] L. Troçki, 1905 (Moskova, 1922), s. 4.
[8] L. Troçki, Stalinism and Bolshevism (Londra, 1956), s. 9. Vurgular orijinalde.
[9] L. Troçki, The Programme of Peace, s. 20-21.
[10] Where is Trotsky going? (Londra, 1928), s. 53-54.
[11] L. Troçki, Third International After Lenin, s. 47.
[12] a.g.e., s. 49. Dördüncü Enternasyonal'den Ernest
Germain, yakın zamanda yayımladığı bir kitapçıkta, Sovyetler Birliği'nin dünya
pazarına “bağımlılığı” konusunda Troçki'nin kullandığı argümanları
kullananlarla alay ediyor ve onları... dış ticaret tekelinin etkisini
hatırlatıyor! (E. Germain, Marxism v. Ultra-Leftism, Paris 1967, s. 69
vd.)
[13]L. Trotsky, a.g.e.
[14] a.g.e.
[15] L. Troçki, The Revolution Betrayed (New York, 1957), s. 6 vd.
[16] L. Trotsky, Workers International News (Londra),
Temmuz 1938, s. 1.
[17] a.g.e, s. 2.
[18] I. Deutscher, Stalin: A Political Biography (Londra, 1949), s. 286-287.
[19] New International (New York), Mart 1935,
s. 40.
[20] V. I. Lenin, Selected Works, bundan sonra SW (Moskova, 1937), VII, s.
85-87. Vurgular orijinalde. Ayrıca bkz. SW, VIII, s. 239.
[21] N. Buharin ve E. Preobrejenski, An A.B.C. of Communism (Londra, 1924), s. 345-346.
[22] L. Troçki, Results and Prospects, s. 220.
[23] Aslında bugün SSCB'de ortalama emek üretkenliği
çoğu kapitalist ülkeninkine eşit, hatta daha da yüksektir, ancak yine de
ABD'nin altındadır.
[24] SW, VI, s. 225.
[25] Örneğin bkz. L. Troçki, History of the Russian Revolution (Londra, 1936), III, Ek I.
[26] SW, IX, s. 227.
[27] Lenin'in alıntısı, SW, VII, s. 309.
[28] SW, VII, s. 297.
[29] SW, IX, s. 227.
[30] a.g.e., s. 108.
[31] V.I. Lenin, Polnoe Sobranie Sochineniy (Moskova,
1963), XLIII, s. 383.
[32] SW, VI, s. 511-512. Vurgu Lenin'e ait.
[33] SW, IX, s. 403, 406.
[34] a.g.e., s. 381.
[35] SW, VII, s. 361. Burada devlet kapitalizmi
derken Lenin, işçi devletinin, “belirli sınırlar içinde” faaliyet
göstermelerine izin verilen kapitalist üreticiler ve tüccarlar üzerindeki
kontrolünü kastediyordu. Bunu, “devletin belirli kapitalist işletmelerin
doğrudan kontrolünü ele geçirdiği kapitalist sistem altında var olan devlet
kapitalizmi”nden kesin bir şekilde ayırıyordu. (Bkz. SW, cilt IX, s.
165-174, 338-339). Lenin'in devlet kapitalizmini, Rusya'nın bu erken dönemde
sosyalizme ilerlemesinin yolunu açan ilerici bir geçiş biçimi olarak
kavramasıyla, Karl Kautsky, Büyük Britanya Sosyalist Partisi, Uluslararası
Sosyalizm grubu ve Milovan Djilas gibi isimlerin SSCB'nin temel bir
karakteristiğini tanımlamak için öne sürdükleri devlet kapitalizmi anlayışları arasında
hiçbir ortak nokta yoktur.
[36] Kooperatifçilik Üzerine adlı makalesinde, a.g.e., toprağın kamulaştırılmasına
dayanan bu tür kooperatif mülkiyetini sosyalist olarak niteler.
[37] J. V. Stalin, The Final Victory of Socialism in the Soviet
Union, İvanov'a Cevap, 2 Şubat
1938, (Londra, tarihsiz), s. 3, 6. Stalin mektubunda, “burjuva mülkiyet
ilişkilerinin yeniden kurulmasına karşı tam bir güvence anlamında sosyalizmin
nihai zaferi, yalnızca uluslararası ölçekte mümkündür” şeklindeki önceki görüşünü
yineler ve Sovyetler Birliği’nin çok sayıda kapitalist ülkeyle çevrili olduğu
sürece bunun mümkün olmadığını belirtir. (s. 6-7.)
[38] Krassó'nun “ikamecilik” (NLR, 44, s. 66)
kavramını tamamen reddetmesine ben tamamen katılamıyorum, çünkü bu bana çok
genelleyici geliyor. Bir birey, grup veya parti, işçi sınıfı adına hareket
ederken, onu politikanın genel hatlarını belirleme konusundaki demokratik
hakkından mahrum bırakıyorsa, bu ikameciliktir.
[39] P. Togliatti, Questions Posed by the 20th Congress of the
C.P.S.U., Nuovi Argomenti ile Söyleşi (Londra, 1956), s. 8.
[40] Revolution Betrayed, s.
261.
[41] a.g.e., s. 272.
[42] a.g.e., s. 229. Son savaştan sonra Troçkist
Dördüncü Enternasyonal'in, bu hatanın özeleştirisini veya analizini yapmaktan
uzak, kendi “doğruluğunu” övmesi ve aynı hatayı tekrarlaması dikkat çekicidir.
1946 tarihli Manifestosu’nda, “Marksist Tahminlerin Gücü” başlığı altında,
Uluslararası Konferansı, “Dördüncü Enternasyonal'in analizinin her önemli
açıdan zamanın testinden geçtiğini” iddia etmiş (Workers' International News,
Londra, Nisan-Mayıs 1946, s. 171) ve bir kararında “yalnızca proleter devrimin
müdahalesi, SSCB'nin emperyalizmle olan mevcut güç mücadelesinde ölümcül bir
sonucu önleyebilir” demiştir (Quatrième Internationale, Paris,
Nisan-Mayıs 1946, s. 18).
[43] Revolution Betrayed, s.
253-254.
[44] a.g.e., s. 227.
[45] a.g.e., s. 290.
[46] a.g.e., s. 284-290.
[47] Stalinism and Bolshevism, s. 8.
[48] a.g.e., s. 13.
[49] Revolution Betrayed, s.
138.
[50] a.g.e., s. 135 vd.
[51] I. Deutscher, The Prophet
Armed (Londra,
1954), s. 191.
[52] L. Troçki, Ekim Devrimi'nin 15. Yıldönümü
Mektubu, 13 Ekim 1932, Balham (Troçkist) grubunun çoğaltılmış bülteninde, Londra,
1932.
[53] A. V. Lunaçarski, Revolutionary Silhouettes (Londra,
1967), s. 67.
[54] a.g.e.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder