(Toplumsal Özgürlük, Şubat 2014 sayısı)
17 Aralık “operasyonu”, sermayenin yeni rejimini oluşturmaya çalışan ve belkemiğini AKP-Gülen işbirliğinin oluşturduğu iktidar bloğu için tamir edilemez bir kırılma noktasını oluşturdu. Bu kırılma noktası, AKP-Gülen işbirliği arasındaki biriken çatlakların bir zirve noktası olmasıyla birlikte, Gülen için de bir önemli nokta. Fakat çöküşe giden AKP’nin aksine Gülen için nicel birikiminin hangi nitel sıçramaya ulaşacağı sorusuna cevap vereceği bir nokta.
Sermayeye hizmet
Komünizmle Mücadele Derneği’yle “siyasi” pratiğe başlayan Gülen cemaati, 12 Eylül’e giden yolda faşist güçlere siyasi pratikte “hizmet” etmiş, 12 Eylül’ü sevinçle karşılamıştı. 12 Eylül’le birlikte “hizmet” çubuğunu emniyet ve bürokrasiye bükerek sermayeye hizmete devam eden cemaat, 28 Şubat’la birlikte yeni bir nitel noktaya sıçradı.
28 Şubat süreciyle birlikte ricat eden cemaat, bu noktada iktidara gelme perspektifinde önemli değişiklikler yaptı. Öncelikli olarak küresel sermayeyle bağlarını daha da güçlendirme hedefiyle neo-liberalizme kucak açan cemaat, TUSKON örgütlenmesini ön plana çıkardı. Gülen’in Mart 1999’da Pennsylvania’ya taşınmasıyla da küresel siyasi güçlerle yakınlaşan “cemaat”, sermayeye “Milli Görüş”e nazaran daha “seküler” olabileceğini gösterdi. Bunlarla birlikte cemaat, emniyet ve bürokrasideki örgütlenmesinin iktidar olmaya yetmeyeceğini görerek başta hukuk olmak üzere gerektiğinde “operasyon” yapabilecek alanlarda örgütlenmeye yöneldi. Böylece kendisine yapılacak “operasyonları” engelleyebilmenin yanı sıra iktidar alanında mevziler kazanmak amacıyla “operasyon” yapabilecek kapasiteye kavuşmuştu.
Kanlı hizmetler
AKP’nin 2002’de iktidara gelmesiyle birlikte perspektifini ortaya koyma fırsatını kazanan cemaat, “Alperenlerin” yardımıyla çeşitli katliamlara bulaştı. Bu karanlık operasyonlar, Ergenekon, Balyoz, KCK ve Devrimci Karargah operasyonları için bir ön adım oluşturacaktı.
Hukuk alanında başlatılan operasyonlarla da, ulusalcılar, Kürt Özgürlük Hareketi ve sosyalistler hedef alınarak “ileri demokrasi”nin önü açılmıştı. Bu operasyonda, Kürt Özgürlük Hareketi ve sosyalistlere türlü komplolar kurulurken, Kürt halkının ve yüzlerce devrimcinin katili olan “askeri vesayetin” ve ulusalcıların bu karanlık bölgelerine dokunulmamış olunması, cemaatin nasıl “hizmet” ettiğini göstermektedir. Nitekim 12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliği referandumuyla zirve noktasına ulaşan hukuk alanındaki operasyonla birlikte, cemaat iktidar alanında AKP ile baş başa kaldı. Bu durumu yeni rejimde hegemon olma fırsatı olarak gören cemaatin, MİT operasyonuyla başlayan hamleleri, 17 Aralık operasyonuyla geri dönülemez noktaya sıçradı. Cemaatin gelişim süreci sonucunda “hizmet” için kaçınılmaz olan bu süreç, konjonktürel olarak da cemaate fırsat yaratmaktadır. AKP-Müslüman Kardeşler çizgisinin çökmesi, cemaat gibi neo liberalizme hizmet konusunda daha hazır ve uyumlu olan hareketlere, Ortadoğu ve Türkiye’de alan açmakta.
Bunca yıllık pratiğiyle sermayeye ideolojik, siyasi, ekonomik ve gerektiğinde cinayetlerle hizmet edebileceğini gösteren cemaat için bu süreç, ileride büyük kazançlar elde edebilmek için güncel kayıpların göze alındığı özel bir süreç. Tabii emekçiler, kadınlar ve gençler izin verirse.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder