(Toplumsal Özgürlük, Eylül 2014 sayısı)
Geçtiğimiz Ağustos ayında “Occupy Wall Street” hareketi ve Wisconsin’deki işçilerin direnişinden sonra ABD sokakları tekrardan hareketlendi. Nedeni ise diğerlerinden farklı, ama ABD tarihi açısından “olağanlaşmış” olan bir “siyahın” polis tarafından katledilmesiydi. ABD polisi, 9 Ağustos’ta Missouri eyaletine bağlı Ferguson kasabasında 18 yaşındaki Mike Brown’u vurarak katletti.
Polis, ordu, medya işbirliği
Mike Brown cinayeti bize ABD’nin giderek artan sokak hareketlerine yaklaşım konusunda kurduğu polis-ordu-medya şebekesinin işleyişi konusunda önemli bir örnek veriyor.
Mike Brown’un sadece kendi mahallesinde vurulmasıyla birlikte Ferguson kasabası ayaklanarak günlerce polis şiddetine karşı direndi. Bu süre zarfında ABD polisi, direnişin giderek yükselmesiyle biber gazı ve plastik mermilerle yetinmeyerek şiddetin dozunu artırarak ağır silahlarla direnişi bastırmaya çalıştı. Ağır silahları da “özgürlük kahramanlarından” oluşan ABD ordusundan almakta. Kapitalizmin girdiği krizle birlikte ABD’de ordu-polis işbirliği giderek artmakta. Savunma Bakanlığı’nın çıkardığı programlarla ordunun kullandığı “eski” silahlar yerel polise devriliyor. Yine polis, bu silahın kullanma eğitimini ordudan alıyor.
Bu yakınlaşmayla ilgili ilginç bir ayrıntı da Ferguson ve onun bağlı olduğu St.Louis şehrinin yerel polisinin son yıllarda İsrail’den eğitim almış olması. Yani ABD polisi sadece ordudan “küçük” eğitim almakla kalmıyor, “terör” konusunda uzmanlaşmış İsrail ordusundan “anti-terör” eğitimleri alıyor. Ve bu eğitimi alan polisler “özel” görevler için yoksul ve siyahilerin çoğunlukta olduğu kasabaların yakınlarına görevlendiriliyorlar.
Diğer taraftan medya da polisin şiddetini ve müdahalesini haklı göstermek amacıyla bu işbirliğine dahil oluyor. Mike Brown’un vurulması olayında ilk önce Brown’un elinde silah olduğunu söyleyen medya (tanıdık geliyor değil mi?) bu yalan tutmayınca, Brown’un “hırsızlık” görüntülerini yayınlıyor. Medyada polisin kitlelere saldırısını haklı ve gerekli gösterecek bütün bilgi ve materyalleri toplamaya çalışıyor.
Kimlik ve “sınıf ” direnişi
Ferguson’daki direnişin önemli bir yanı da “sınıfsal” olması.
ABD medyası da sorunu “ırksal” göstermeye çalışarak “sınıfsal” yönünü kapatmaya çalışıyor. Nitekim siyahiler birtakım haklara kavuşmuş olsalar da ekonomik anlamda ABD’nin en yoksul ve emekçi kısmını oluşturmaktalar. Nüfusunun üçte ikisi siyahilerden oluşan Ferguson yoksul ve emekçi kasabalarından biri. Ferguson nüfusunun yüzde 22’si yoksulluk sınırı altında yaşıyor (ABD ortalaması yüzde 15) ve kişi başına düşen yıllık gelir 20 bin dolar (ABD ortalaması 25 bin dolar).
Kimlik ve “sınıf ” direnişi
Yine Ferguson’daki emekçiler çalışmak için evlerinden uzak yerlere gitmekteler.
Dolayısıyla ünlü basketbolcu Kerim Abdül Cabbar’ın da Time dergisinde yazdığı gibi meselenin aslında özü “sınıfsal”.
Mike Brown cinayeti, girdiği büyük krizden çıkamayan kapitalizmin ve kapitalizmin merkezi ABD’nin “sınıf savaşına” karşı alacağı tutumu bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Fakat Seattle’dan Wall Street’e, Wisconsin’den Ferguson’a ABD halkı da sokakları isyan ateşiyle büyütüyor. Ve Ferguson Gazze’ye, Gazze Ferguson’a selam yollarken sorunun sadece “ırksal” olmadığını, kapitalizme ve emperyalizme karşı halkların ve emekçilerin direnişinin büyüklüğünü ortaya koyuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder